Bulaşıcı Hastalıkların Tarihçesi
Bulaşıcı hastalıklar tıp alanında insan vücudu dışındaki canlılarla uğraşılan tek alandır. Hastalıklara neden olan başka bir canlının varlığıdır ve bu canlı bazen tek hücreli bir canlı olmasına ve insan vücudu dışında yaşayamayacak kadar zayıf olmasına rağmen dağ gibi insanları deyim yerinde ise devirebilmektedir (HIV/AIDS). Bazen bugünkü tanımlaması "gerçek anlamda canlı olmayan, sadece bir protein parçacığı olan" etkenler de hastalığa ve ölüme neden olabilmektedir(vCreutzfeldt-Jakop Hastalığı).
Tarih boyunca enfeksiyon hastalıkları sahnede olmuştur ve dikkatleri üzerinde toplamayı bilmiştir. Salgınlar çıkararak çağlar açıp kapatmış (veba) ya da savaşlarda taraflara üstünlük sağlamıştır (daha önceden çiçek hastalığı virüsü ile hiç karşılaşmamış topluluklara bu hastalığın bulaştırıldığı battaniyeleri dağıtarak tüm askerlerin hastalandırılması gibi). Bugün de biyolojik savaş silahı olarak son derece gündemi meşgul edebilen mikroorganizmalar vardır (şarbon).
Enfeksiyon hastalıklarının kilometre taşları hastalıkları felsefeden ayıran, milattan 460 yıl önce doğan İstanköy’lü Hipokrat, mikroskobu bulan Leeuwenhoek, sterilizasyonu farkeden Lister, immunolojinin ilk aşısını yapan Jenner, Pasteur ve antibiyotiklerin babası Fleming’ dır.
Leevwmicrosm
Leeuwenhoek
Eski Mısırlılar leprayı, trahomu, dizanteriyi, 3000 yıl önce Filistinliler vebayı ve bunun farelerle olan ilişkisini biliyorlardı. Enfeksiyon hastalıklarına ait belirti ve bulgular ortaya konup klinik tablolar pek çokları tarafından tanımlansa da hastalıkların nedenlerini anlamaya yönelik gelişmeler için aradan bin yılların geçmesi gerekmiştir.
Kötü ruhlara bağlanan bu “sari hastalıklar” daha sonra kötü hava nedeniyle oluyor denmiştir. Din adamları aynı zamanda hekimlik görevi de üstlenmişlerdir. Orta çağda bile Avrupa’da hastalıkların tanrının cezalandırma aracı olduğuna inanışlar süregelmiştir( cüzzam).
Fleming
İslam alemini ve dünyayı etkileyen tıp önderi İbni Sina, tıp araştırmaları yaparken bazı hastalıkların bulaşmasında göze görünmeyen birtakım yaratıkların etkisi olduğunu, yani mikropların varlığını sezmiş ve bu bilinmeyen mahluklardan eserlerinde sık sık bahsetmiştir. Mikroskobun henüz bilinmediği bir devirde böyle bir yargıya varmak çok ilginçtir.
İbni SİNA
Ülkemizde de ,buluşu sayesinde adını dünyaca tanınan bir hastalığa verebilen türk doktorlarından en ünlüsü Dr. Hulusi Behçet’tir. Hulusi Behçet; 21, 7 ve 3 yıl takip ettiği üç hastada ağız ve cinsel organlar çevresinde yaralar ile gözde de çeşitli bulgular olduğunu gözler ve bunun yeni bir hastalık olduğuna inanır. 1937'de bu görüşlerini "Dermatologische Wochenschrift" de yazar ve aynı yıl Paris'te Dermatoloji (Cilt Hastalıkları) toplantısında sunar. Bu toplantıda hastalığın kökeninde bir diş iltihabının olabileceğini bildirir. 1938'de bu konuyla ilgili daha detaylı bir yazıyı yine aynı dergide yayınlar. Aynı yıl Dr. Niyazi Gözcü ve Prof.Dr. Frank benzer semptomları içeren iki olgu daha yayınlarlar. Arkasından Avrupa'dan yeni bildiriler de gelir. Böylece Avrupalı doktorlar yeni bir hastalığın varlığına karar verirler. Önceleri göz doktorları Behçet Hastalığını kabul etmeye başlarlar, ancak cildiyeciler bu yeni hastalığı ısrarla inkar ederler. Bu olaylar sürerken, dünyanın diğer yörelerinden bazı yeni olgular daha bildirilir. Bu yayınların sonucunda bütün dünya yeni bir hastalıkla yüzleştiğini en sonunda kabul etmek zorunda kalır. 1947'de Zürih Tıp Fakültesinden Prof. Mischner'in Uluslararası Cenevre Tıp Kongresinde yaptığı bir öneriyle, Dr. Behçet'in bu buluşu "Morbus Behçet" olarak adlandırılır. Böylece daha başlangıçta Behçet Sendromu, Trisymptom Behçet, Morbus Behçet adlandırmaları ortaya çıkar.
Hulusi BEHÇET
Modern çağda enfeksiyon hastalıkları, bağlantılı olarak halk sağlığı, immünoloji, mikrobiyoloji birlikte değerlendirilmelidir. Bakterilerle oluşan hastalıklara karşı onlarca gruptan antibiyotiğe sahibiz ancak savaşılan şeyin başka bir canlı varlık olması nedeniyle bazı sorunlar mevcuttur ki bunların başında antibiyotiklere direnç gelmektedir. Her yeni bulunan antibiyotiğe bir süre sonra bu bakteriler tarafından direnç geliştirilmekte ve tedavide zorluklar ortaya çıkmaktadır. Bu direnç antibiyotiklerin lüzumsuz ve kötü kullanımları ile de artmaktadır.
Mısır mumyalarında bile rastlanan bir hastalık olan tüberküloz (verem) binlerce yıl içinde pek çok şekilde tedavi edilmeye çalışılsa da başarılı olunamamış ve en çok hastanın öldüğü hastalıklardan biri olarak tarihe geçmiştir. Bugün dünyada hala ilk pandemisi süren tüberküloza karşı kazanılan ilk zafer R. Koch tarafından hastalık etkeni olan bakterinin gösterilmesidir (Nobel ödülü- 1905).
Koch
Bunu izleyen başarı ise Calmette ve Guerin adlı iki araştırmacı tarafından 20 yıl boyunca bakterinin 229 pasajı yapılarak zayıflatılmış bir suş elde ederek oluşturulan aşı-BCG aşısıdır
Waksman
Üçüncü başarı ise bu hastalığa karşı ilk ilaç olan streptomisinin 1952’de Waksman tarafından bulunmasıdır (Nobel ödülü- 1952 ). 1952 yılı bu buluş nedeniyle “annulus mirabilis- harikalar yılı” olarak olarak adlandırılmıştır. Tüm bu başarılar hastalığı ortadan kaldırmak için yeterli olmamıştır. Bu tarihleri izleyerek çok güçlü ilaçlar bulunmuştur. Ama bakteriler de bu ilaçlara karşı direnç geliştirerek hastalık tablosunda yeni bir şekle neden olmuştur ki “Çok İlaca Dirençli Tüberküloz” olarak adlandırılan bu klinik tablo bugün hem hasta hem de toplum sağlığı açısından en korkulan hastalıklardan biridir.
Pek çok hastalığa karşı elimizde aşılar vardır ve çok başarılı uygulamalarla bazı hastalıklar dünyadan tamamen eradike edilmiş ya da edilmektedir. Çiçek eradike edilmiş, çocuk felci için çalışmalar sürmekte ve bir sonraki hedef te kızamıktır. Ancak hastalıkların sayısı ile karşılaştırıldığında bu başarılar cılız kalmaktadır. Halk sağlığını korumaya yönelik hastalıkları oluşmadan önce yoketmeye yönelik çalışmalar sürerken bulaşıcı hastalıklara karşı elimizdeki tek silah olan antibiyotiklerin çok iyi ve doğru kullanımı da giderek daha fazla önem taşımaktadır. Hijyen şartlarındaki ve kişisel hijyene yönelik eğilimlerdeki iyileşmeler de bulaşıcı hastalıklardan korunmada son derece önemlidir. Bu nedenle eğitimin hayatın her aşamasında sürmesi ve kişinin de kendini mevsime, coğrafyaya, bulunduğu ortamın örneğin böceklerine göre nasıl koruyacağı konusunda eğitilmesi son derece önemli hale gelmektedir.
Kaynak: www.istanbulsaglik.gov.tr
BİYOLOJİ ÖDEV YARDIM
-
Mercanlar ve Mercan resifleri hakkında bilgi
-
Kulak Nedir? Kulağın Yapısı ve Görevleri Nelerdir?
-
Göz nedir ? Gözün görevleri nelerdir ? Canlılarda göz ve görme organı
-
Boğaz nedir ? Boğazın kısımları nelerdir ?
-
Omurga, columna vertebralis nedir ? Görevleri nelerdir ?
-
Doğal gübreler nelerdir
-
Kimyasal (yapay) gübreler nelerdir
-
Kortizol Nedir
-
Semantik Nedir ?
-
Karasal Ve Sucul Biyomların Özellikleri Nelerdir ?
-
Kaç çeşit biyom vardır
-
Bitki Ve Hayvanların Yeryüzündeki Dağılımını Etkileyen Faktörler Nelerdir?
-
Bitkisel dokular hakkında bilgi
-
Ekosistemde besin zinciri ve besin ağının önemi nedir ?
-
Genetik Algoritmalar