Derinin Anatomik Yapısı
Deri, vücut yüzeyini kaplayan bir örtü olmasının yanı sıra yaşamsal fonksiyonları olan bir organdır. Embriyonal yaşamda ektoderm ve mezodermden köken alan deri; epidermis, dermis ve subkutis tabakalarından oluşur.Derinin bu tabakalarının kalınlıkları bölgesel olarak farklılıklar gösterir. Avuç içi ve ayak tabanında epidermis en kalın olup,yaklaşık 1.5 mm’dir. Göz kapaklarında ise en ince olup, yaklaşık 0.05 mm kalınlığındadır. Dermisin kalınlığı ise ortalama 1-3 mm’dir. Dermis sırtta en kalın olup, kalınlığı üzerindeki epidermisin 30-40 katıdır. Deri altı yağ tabakası karında ve kalçalarda en fazladır.
Skuamöz hücreler olarak ta bilinen keratinositler epidermisin temel hücreleridir. Bazal tabakadaki bazal hücrelerin bölünmesi ile oluşan yeni hücrelerdir. Bu hücreler ektodermal orjinli olup, spesifik fonksiyonu kompleks filamentöz bir protein olan keratini sentezlemektir. Keratin stratum korneumun, kıl ve tırnakların temel yapısal proteinidir.
Epidermis aşağıdan yukarıya doğru aşağıdaki tabakalara ayrılabilir:
- Bazal tabaka (Str. Germinativum)
- Stratum spinozum (Malpighian veya Prickle tabaka)
- Granüler tabaka (Str. Ganülozum)
- Stratum korneum (Keratinize tabaka, Horny tabaka)
Epidermisin en alt tabakası tek sıra silindirik hücreden oluşan bazal tabakadır. Stratum bazale hücrelerinin nükleusları üst kutba yakın, büyük ve bazofiliktir. Sürekli mitotik faaliyet göstererek epidermisin tüm katlarını oluşturan bu tabaka aynı zamanda stratum germinativum olarak da adlandırılır.
Bazal hücrelerin bölünmesi ile oluşan yeni keratinositler (prickle cells) spinous tabakayı oluşturur. Epidermisin en büyük bölümünü oluşturan tabaka stratum spinozumdur. Bu tabakanın hücreleri arasında intersellüler bağlantılar (desmosomlar) vardır. Bu yapılar tahrip olduğunda keratinositler birbirlerinden ayrılır. Bu proçes akantoliz olarak bilinir.
Granüller tabakadaki keratinositlerde keratohyalin granülleri vardır.
Avuç içi ve ayak tabanında, kaşıma ve sürtünme sonucu derinin kalınlaştığı yerlerde granüler tabaka üzerinde soluk pembe renkte stratum lucidum tabakası bulunur.
Stratum korneum nukleuslarını tamamen kaybetmiş ve yassılaşmış ölü keratinositlerden (korneositlerden) oluşur. Kalınlığı vücut bölgelerine göre 15 ile 100 arasında değişen korneositten oluşur. Bu yapılar lipitten zengin bir yapıştırıcı ile bir arada tutulur.
Bazal tabakadaki prizmatik hücreler bölünüp yukarıya doğru hareket ederken gittikçe yassılaşır ve sonunda nukleuslarını kaybederler. Stratum korneumda bu hücreler canlılığını yitirerek keratinle dolu yapılara dönüşürler. Bu süreç keratinizasyon olarak tanımlanır. Normal koşullarda keratinosit farklılaşması yaklaşık 2 haftada olur. Keratinleşmiş ölü hücreler (korneositler) stratum korneumda yaklaşık 2 hafta kaldıktan sonra dökülürler. Epidermal turnover zamanı olarak isimlendirilen toplam bu süre yaklaşık 1 aydır. Psoriasiste bu sürenin dramatik olarak azalmış olması nedeniyle keratinosit maturasyonu bozulur.
Epidermisin yarı permable stratum korneum tabakası kimyasal penetrasyona ve mikroorganizmaların invazyonuna karşı fizyolojik bariyer oluşturur. Ayrıca yüzeydeki asit pH ve epidermisin üzerini ince bir film tabakası olarak kaplayan lipid tabakası da koruma görevine katkıda bulunur. Bu iki fizyolojik örtü derinin asit ve lipid mantosu olarak adlandırılır.
Keratinositler derinin immun fonksiyonunda önemli rol oynarlar. Alerjik kontakt dermatit gibi durumlarda immun yanıtı indüklerler. Başta TNF-α olmak üzere çeşitli sitokinleri ve inflamatuvar mediyatörleri salgılarlar.
Epidermiste melanin sentezleyen melanositler, immünolojik görevleri olan Langerhans hücreleri ve Merkel hücreleri de bulunur.
Melanositler epidermisin pigment oluşturan hücreleridir. Normal, güneş görmeyen deride melanositler bazal tabakadadır ve yaklaşık 10 bazal hücre arasında 1-2 melanosit bulunur. Yüz ve genitalde melanositlerin yoğunluğu daha fazladır. Ağır güneş hasarlı yüz derisinde melanosit/bazal hücre oranı yaklaşık 1’dir. Melanozomlar melanosit içinde yapılan pigment granülleridir. Deri rengindeki ı
rksal farklılıklar keratinositler içindeki pigment granüllerinin (melanozomların) sayısı, büyüklüğü, şekli ve dağılımı ile ilişkilidir. Koyu tenlilerde daha çok melanozom vardır, melanozomlar daha büyüktür ve sitoplazmada tek tek serpilmiş haldedirler. HE
ile boyanmış deri kesitlerinde melanositler epidermisin bazal tabakasında berrak hücreler olarak görülürler. Bu berrak halo dokunun fiksasyonu sırasında oluşmuş bir artefaktır. Melanosit dendritik bir hücredir. Dendritleri epidermis içinde uzun mesafelere uzanır. Böylece bir melanosit çok sayıda keratinosit (yaklaşık 36) ile temas kurar. Bir melanosit ve ilişkili olduğu keratinositlerden oluşan yapıya epidermal melanin ünitesi adı verilir. Keratinositler melanositlerin dendritlerinin uçlarını aktif olarak yutarak melanozomları sitoplazmalarına alırlar. Keratinositler içinde melanozomlar nukleus üzerinde bir şemsiye gibi
yerleşerek DNA’yı UV ışınlarından korurlar.
Langerhans hücreleri (LH) normalde str. spinosumhücreleri arasında (%3 -5) serpilmiş şekilde bulunurlar. Primer fonksiyonları antijenin tanınması, yakalanması, işlenmesi ve duyarlı T lenfositlere sunulmasından oluşan immun yanıttın afferent fazıdır. Antijen sunan LH lenf nodlarına göç ederler.
Bazal tabakada Merkel hücreleri de bulunabilir. Bu hücreler nörosekretuvar granüller içerirler. Bu hücrelerin dokunma duyusunun algılanmasında rol oynadıkları düşünülmektedir.
Dermo - epidermal Bileşke (DEB)
Epidermis ve dermis sınırında bazal membran yer alır. Glikojenden zengin PAS pozitif ve elektron mikroskopik olarak karmaşık
bir yapı gösteren bazal membran epidermis ile dermis arasında bağlantıyı sağlar.
Dermis ile epidermis arasında bağlantı bazal membran zonu tarafından oluşturulur. Elektron mikroskobunda bu zonun aşağıdaki komponentlerden oluştuğu görülür.
1.Bazal hücrelerin hemidesmozomları
2.Lamina lucida
3.Lamina densa (bazal lamina)
4.Anchoring fibriller, dermal mikrofibriller ve kollajen fibrillerden oluşan fibröz komponent
Bazal membran zonu (BMZ) yarı geçirgen olup, epidermis ile dermis arasında hücre ve sıvı geçişine izin verir. Epidermise yapısal destek olur ve epidermisle dermisi bir arada tutar.Mukozal yüzeyler epitelden oluşur, keratinize değildir.
Dermis
Dermis; kollajen, elastik ve retiküler fibriller olmak üzere başlıca bağ dokusundan oluşur. Epidermisin dermise olan uzantıları rete ridgeler olarak isimlendirilir. Dermisin papillaları eldiven parmağı şeklinde epidermise doğru uzanır. Yumurta ambalajı şeklindeki bu yapı epidermis ile dermis arasında sıkı bir bağlantı oluşturur. Bu yapı avuç içi ve ayak tabanı gibi aşırı friksiyona maruz kalan alanlarda en belirgindir.
Temel yapısını fibröz bir protein olan kollajen oluşturur. Fibroblastlar elastik fibrilleri ve asit mukopolisakkaridlerden oluşan der
misin ekstrafibriller matriksini de sentezlerler. Kollajen deri direncini sağlayan major proteindir. Elastik fibriller ise derinin elastikiyetini sağlar.İnce kollajen fibrillerin gelişigüzel uzandığı dermisin üst bölümü papillar tabaka, kalın kollajen liflerin deri yüzeyine paralel uzandığı alt bölümü ise retiküler tabaka olarak isimlendirilir. Dermisin kalınlığı göz kapaklarında 0.3 mm, sırtta ise 3 mm kadardır.
Histiyositler dolaşan makrofajlar olup; inflammasyon sonucu gelişen hemosiderin, melanin ve debris içerebilirler. Mast hücreleri primer olarak kan damarları civarında yerleşir; histamin ve heparin üretir ve salgılarlar.
Dermiste deri sinir ve damarları bulunur. Dokunma ve basınç duyuları Meissner’s ve Vater-Pacini korpüskülleri tarafından alınır. Ağrı, kaşıntı ve sıcaklık ise papiller dermisteki myelinsiz sinir sonlanmaları tarafından alınır. İmpulslar MSS’ne dorsal kök ganglionları yoluyla iletilir. Histaminin uyardığı kaşıntı yavaş ileten myelinsiz C nöronları tarafından iletilir.
Derideki otonomik adrenerjik fibriller kan damarları (vazokonstrüksiyon), erektör pilli kasını ve apokrin glandları innerve ederler. Kolinerjik otonomik fibriller ise ekrin ter bezlerini innerve ederler.
Dermal damarlanma birbiri ile bağlantılı 2 önemli plexustan oluşur. Subpapiller plexus papiller ve retiküller dermis sınırında yer alır. Dermal papillaların kapillerleri, end arteriolleri ve venülleri bu plexus ile doğrudan ilişkilidir. Epidermiste damar olmadığı için beslenmesi papiller dermisteki damarlardan diffüzyonla olur. Daha derin yerleşimli olan diğer horizontal plexus dermis - subkutis sınırında bulunur. Bu plexus daha büyük kan damarlarından oluşur. Termal regülasyon pleksüslar arasındaki şantlar yolu ile sağlanır. Yüzeyel plexusa kan akımının artması ısı kaybına izin verir.
Lenfatikler ve sinirler vasküler plexusa eşlik eder.
Derideki en önemli düz kas arrector pilorum kasıdır. Arrector pilorum sebase gland seviyesinin altında kıl follikülüne yapışır. Kasıldığı zaman kıllar dikleşir (ürkmüş kişi derisi). Derideki kan damarlarında da düz kaslar vardır. Özelleşmiş düz kas yapıları olan glomus cisimcikleri özellikle parmaklarda, avuç içi ve ayak tabanının yanlarında arterioller ve venüller arasında bulunur. Bu cisimcikler kan damarlarında şant görevi görerek vücut ısısının regülasyonunda rol oynarlar.
Subkutis (Pannilus) adı verilen subkutanöz yağ dokusu dermisin altında uzanır. Fibröz septalarla ayrılmış yağ hücrelerinin oluşturduğu lobüllerden oluşur. Yağ lobüllerini oluşturan lipositler( tespit işlemi esnasında içindeki yağ eridiği için) köpük gibi görünürler. Subkutis dış travmalara karşı iç organları adeta bir hava yastığı gibi korur. Koruma görevi dışında enerji ve bazı hormonlar için depo görevi görür.Pannikülit adı verilen bazı inflamatuvar dermatozlarda özellikle derinin bu bölümü etkilenir.
Deri Ekleri Kıllar, tırnaklar, yağ bezleri,ekrin ter bezleri ve apokrin bezler deri eklerini oluşturan yapılardır. Kıllar, daima sebase bezlerle birlikte oldukları için pilosebase ünite olarak adlandırılır.
Kıl follikülü embriyoda epidermal invaginasyon ile oluşur. Kıl follikülü epidermisin dermis içine doğru adeta bir eldiven parmağı gibi bütün katları ile itilmesi şeklindedir. Kıl follikülünün kapiller içeren alt bölümü dermal papilla olarak isimlendirilir. Matür follikül; kıl şaftı, bunu saran 2 kılıf ve germinativ bulbdan oluşur. Follikül 3 bölüme ayrılır: 1.Yüzeyden sebase kanalın seviyesine kadar olan kısım infundibulum, 2. Sebase gland kanalının seviyesinden m. erektör pili kası seviyesine kadar olan bölüm isthmus, 3. M. erektör pili kasının başlangıç yerinden matrix tabakasına kadar uzanan bölüm inferior segment (bulb)
olarak isimlendirilir.
Matrix prolifere olup kıl şaftını oluşturan hücreleri içerir. Hücreler bulbun tepesinde farklılaşmaya başlar ve sonunda keratinöz kıl şaftını oluştururlar. İç ve dış kök kılıfı, gelişen kılı korur. Kıl şaftı ölü kompakt hücrelerden oluşmuş protein bir yapı olup; dıştan içe doğru kutikula, kortex ve medulladan oluşur.
Normal saçlı deride ortalama 100 bin kıl follikülü vardır. Saçlı deride kıl büyüme fazı yaklaşık 2-5 yıldır. Kaş ve kirpiklerde bu faz yaklaşık 1-6 haftadır. Saçlar günde 0.3-0.4 mm kadar uzarlar.
İnsanlarda kıl gelişimi ve kaybı bazı memelilerde olduğu gibi siklik veya mevsimsel değildir. İnsanlarda her follikülün aktivitesi birbirinden bağımsızdır. Bu nedenle insanlarda hayvanların çoğunda olduğu gibi senkronize olarak kıllar dökülmez.
Kıl gelişiminde 3 dönem vardır:
1-Anagen (Büyüme) fazı
2-Katagen (Gerileme) fazı
3-Telogen (Dinlenme) fazı
Saçlı derideki kılların yaklaşık %85 - 90’ı anagen fazda, %10-15’i telogen fazda, %3’ü katagen fazdadır. Saçlı deride anagen faz yaklaşık 3 yıl, telogen faz yaklaşık 100 gün, katagen faz ise 2-3 hafta kadardır.
Anagen faz kıl bulbunda ve dermal papillada mitotik aktivitenin başlaması ile başlar. Anagen fazın sonunda büyüme durur; kıl follikülü sırasıyla katagen ve telogen faza girer. Sonunda follikül içerisindeki kıl düşer. Follikülün altında yeni kıl matriksi oluşur ve yeni kıl gelişir.
Her kıl follikülünün kanalına bir sebase gland açılır ve sebase salgısını follikül kanalına boşaltır. Sebum salgısı kıl follikünden deri yüzeyine boşalarak biyolojik bir savunma sağlayan lipid mantoyu oluşturur. Yağ bezleri hücre sitoplazmalarının tümünü salgı olarak boşaltan ve bu özellikleri ile holokrin salgı bezi sınıfında yer alan glandlardır. Sebase bezin altından itibaren dermis içinde yüzeye doğru uzanan ince bir kas demeti olan muskulus erektör pili uzanır. Bu kasın kasılması kılın dikleşmesini sağlar Lanugo, vellus ve terminal kıllar olmak üzere 3 tip kıl vardır.
Kıl bulbu içindeki melanositler melanozomları sentezleyip bulb matriksindeki keratinositlere transfer ederler. Kıl rengi kıl şaftı içindeki melanizasyonun derecesine ve melanozomların dağılımına bağlıdır.
Ateşli hastalıklar, cerrahi, kilo kaybı, ilaçlar, mevsimsel değişiklikler ve gebelik gibi faktörler kıl siklusunu etkileyebilir.
Ekrin ter bezleri de dermiste yer alan bir yumak ve deri yüzeyine doğru uzanan bir salgı kanalından oluşur. Ekrin ter salgısı asit pH’sı ile asit mantoyu oluşturmasının yanısıra terin içindeki suyun buharlaşması sonucu deriyi soğutarak termoregülasyon görevini sağlar. Ekrin ter salgısı idrara benzeyen yapısı ile toksik maddelerin atılmasına da katkıda bulunur. Avuç içi, ayak tabanı, alın ve aksillalarda en yoğundurlar. Kolinerjik innervasyona sahiptirler. Sıcaklık ve emosyonel stres gibi uyarılar terlemede artışa neden olur. Tüm vücutta 2-3 milyon kadar ekrin ter bezi vardır. Bu bezlerin günlük total salgı kapasitesi 5 litre kadardır. Ter plazmaya göre hipotoniktir.
Apokrin bezler vücudun belirli bölgeleriyle sınırlı lokalizasyon gösterirler. Koltuk altı , anogenital bölge, areola mammae ve kirpik diplerinde bulunurlar. Salgıları alkali özellikte ve ekrin salgıdan daha koyu kıvamlıdır. Alkali salgılarından dolayı apokrin bezlerin bulunduğu bölgeler asit mantonun fizyolojik delikleri olarak bilinirler ve bu bölgeler enfeksiyonlara karşı savunması az olan anatomik bölgelerdir. Apokrin terin bakteriyel kontaminasyonu kokuya neden olur. Bu bezlerin insanlardaki fonksiyonu tam olarak bilinmiyor.
Avuç içi ve ayak tabanı dışında tüm deride bulunabilen sebase bezler en yoğun olarak yüz ve saçlı deride bulunurlar. Anatomik olarak kıl follikülü ile ilişkili olan sebase glandlar aktiviteleri açısından bağımsızdırlar. Temel fonksiyonu deri yüzeyinde bir lipid film tabakası oluşturmaktır. Sebum adı verilen salgıları lipid ve hücre debrisi içerir. Akne vulgaris tüm sebase ünitenin bir hastalığıdır.
Tırnaklar , sert keratinden oluşan yapıları ile hem koruyucu hem de kavrama işlevinde ve dokunma ile derin duyuyu algılamada rol oynayan yapılardır. Tırnak plağı sert ve saydam olup, matriks keratinositlerinin keratinleşmesi ile oluşur. Tırnak yatağı epiteli tırnak plağına sıkıca yapışıktır. Tırnağın pembe rengi tırnak yatağındaki damarlara bağlıdır. Tırnak plağının lateral ve proksimalini saran deriye tırnak kıvrımı adı verilir. Proksimal tırnak kıvrımı matrixin üzerinde uzanır. Proksimal tırnak kıvrımının keratinöz tabakası tırnak plağı üzerinde uzanarak kutikulayı oluşturur. Lunula tırnak matrixinin distal bölümü olup, beyaz yarımay şeklinde görülür. Tırnak yatağı tırnak matrixinin distalinden hiponişyuma kadar uzanır. Hiponişyum epiteli tırnak plağının serbest distal ucunun altına kadar uzanır. Tırnak yatağında paralel longitudinal uzanan küçük kan damarları nedeniyle travma ve hastalıklarda splinter
hemorajiler oluşur.
El tırnakları günde yaklaşık 0.1 mm uzar ve tüm plağın yenilenmesi yaklaşık 4 -6 ay sürer. Ayak tırnaklarında uzama daha yavaş olup, ayak başparmak tırnağının tamamen yenilenmesi 12-18 ayda olur.
Kutanöz, sistemik bazı hastalıklar ve toksikasyonlarda tırnaklardaki anormaliteler önemli tanısal ipuçları verebilir.
Derinin Fonksiyonları
Erişkin bir kişide ortalama 1.7m2 yüzeyi ve 4 -5 kg ağırlığı ile deri büyük bir organdır. Vücudu dış etkilerden korur. Temel bariyer fonksiyonu epidermis tarafından sağlanır. Dermis destek ve besleyici rol oynar. Başta yanıklar olmak üzere çeşitli nedenlerle derinin aşırı kaybı yüksek mortaliteye neden olur.
1-Koruyucu görevi: Keratin ve lipid tabakası m.organizmaların ve zararlı maddelerin girişini engeller, vücutta sıvı kaybını önler ve dermis mekanik esneklik sağlayarak travmalarda alttaki dokuları korur. Melanositler UV ışınlarının zararlı etkilerini karşı koruyucu rol oynar.
2-Terleme ve vazomotor regülasyonla vücut ısı regülasyonunu sağlar.
3-Duyu görevi: Dokuma, ağrı, basınç, sıcaklık gibi duyuları alır.
4-İmmun fonksiyon: Langerhans hücreleri, mast hücreleri, doku histiyositleri (makrofajlar) ve keratinositler immünolojik yanıtta rol oynarlar.
5-Metabolik fonksiyon: D vitamini sentezi, androjen sentezi gibi.
6-Tırnaklar parmak uçlarını travmaya karşı korur ve küçük nesnelerin kavranmasını sağlar.
7-Deri altı yağ dokusu hem yedek kalori kaynağı, hem de soğuk ve travmaya karşı izolasyon görevi yapar.
Kaynak: http://www.dicle.edu.tr/Contents/91bbe113-ece4-4d0f-a973-445bc7c447ff.pdf
Anatomi
-
Beyin Sapı İşlevi
-
Pupiller Refleks Yolları
-
Amygdala
-
Hipokampus Anatomisi
-
Kanatlı Hayvanlarda Solunum Sistemini Oluşturan Organların Özellikleri
-
Hayvanlarda Solunum Tipleri
-
Hayvanlarda Solunum Mekaniği Nedir?
-
Hayvanlarda Akciğerler (Pulmones)
-
Soluk Borusu (Trake, Trachea)
-
Gırtlak (Larinks, Larynx)
-
Bölgelere Göre Omurların Özellikleri Nelerdir?
-
Omurganın yapısı ve görevleri nelerdir?
-
İskeletin (Kemiklerin) Görevleri Nelerdir ?
-
Kemik gelişimini etkileyen faktörler nelerdir?
-
Kemikleşme (Ossificasyon) Nedir ?