Hayvanlardaki endokrin (içsalgı bezleri) bezlerin hormonları ve bu hormonların fonksiyonlarını ayrıntılı olarak açıklayınız.
SALGI BEZLERİ (ENDOKRİN BEZLER)
Hormonlar hipotalamus, hipofiz, tiroid, pineal bez, pankreas, sürrenal (böbreküstü) bezi, yumurtalık ve testislerde yapılır ve salgılanır. Bundan başka beyinde, bağırsaklarda da hormon üretimi olmaktadır.
Hormon üretildiği hücreden etki edeceği dokuya (hedef dokuya) taşınması gerekir.
Hormonların adlandırılması genellikle ilk bulundukları dokuya veya major etkilerine göre yapılmıştır. Ancak, günümüzde aynı hormonun farklı dokularda üretildiği bilinmektedir.
1-HİPOFİZ BEZİ ( BÜYÜME HORMONU )
-İÇ SALGI BEZLERİNİ DENETLER DÜZENLER.
-BÜYÜMEYİ SAĞLAR
-SİNİR SİSTEMİYLE HORMONAL SİSTEM ARASINDAKİ İLETİŞİMİ SAĞLAR
2-TROİT BEZİ (TİROKSİN HORMONU )
-BÜYÜME GELİŞME VE VÜCUTTAKİ DİĞER OLAYLARIN DÜZENLENMESİNDE GÖREVLİDİR.
-İYOT EKSİKLİĞİNDE GUATR HASTALIĞI GÖRÜLÜR.
3-BÖBREK ÜSTÜ BEZİ (ADRENALİN HORMONU )
-HEYECAN,KORKU,COŞKU GİBİ ANLARDA METABOLİZMAYI HIZLANDIRIR.
-ALDOSTERON HORMONU VÜCUTTAKİ MİNERAL VE SU DENGESİNİ DÜZENLER.
4-PANKREAS
(İNSÜLİN HORMONU )- KAN ŞEKERİNİ DÜŞÜRÜR
(GLUKAGON HORMONU)- KAN ŞEKERİNİ YÜKSELTİR
5-EŞEYSEL BEZLER
(YUMURTALIK HORMONU ÖSTROJEN ) -ÖSTROJEN BAYANLARDA ERGENLİK DÖNEMİNDE DİŞİLERE ÖZGÜ ÖZELLİKLERİN KAZANILMASINI SAĞLAR
(TESTİS HORMONU TESTESTERON )-TESTESTERON ERKEKLERDE ERGENLİK DÖNEMİNDE ERKEĞE ÖZGÜ ÖZELLİKLERİN KAZANILMASINI SAĞLAR
HİPOFİZ HORMONLARI
Ön Hipofizden 6 tane hormon salgılanır. Bu hormonlar sayesinde vücudumuzda bulunan diğer salgı bezleri çalışır ve onların hormon yapmasını sağlar. Yani hipofiz bezi bir orkestra şefi gibi vücuttaki tüm salgı bezlerini kontrol eder.
Ön hipofizden salgılanan hormonlar şunlardır:
1. FSH (Follikül stimüle edici hormon)
2. LH (lüteinize edici hormon)
3. Prolaktin (süt salgılatıcı hormon)
4. Büyüme Hormonu veya diğer adıyla Growth Hormon
5. ACTH (Adrenokortikotropik hormon)
6. TSH (tiroid stimüle edici hormon)
Arka hipofizden salgılanan 2 hormon vardır:
1. ADH (anti-diüretik hormon) veya diğer adı vazopressin
2. Oksitosin
Hipotalamus-Hipofiz-Salgı Bezi Aksı
Yukarıda anlatıldığı şekilde hormonların salınımı için önce hipotalamustan bazı hormonlar salgılanmakta bunlar hipofize gelerek bu defa hipofizden diğer hormonları salgılatmaktadır. İkinci adımda ise hipofizden salgılanan hormonlar vücuttaki salgı bezlerine giderek o bezlerden bazı hormonların salgılanmasını sağlamaktadır. İşte hipotalamus-hipofiz-salgı bezi ekseni dediğimiz bu yol sayesinde hormonlar gün içinde salgılanmaktadır. Hangi hormonunun hangi hormonu salgılattığını aşağıdaki tabloda şöyle özetleyebiliriz:
Hipofiz Hormonlarının Etkileri:
1) FSH ve LH:
FSH ve LH hormonları erkek ve kadında üreme organlarına etki ederler ve bu sayede cinsel hormonların yapımını, cinsel farklılaşmayı ve kadında yumurta, erkekte ise sperm gelişimini sağlar.
FSH erkekte testiste bulunan sertoli hücrelerine ve spermin yapıldığı seminifer tüplere etki eder. FSH’nin etkisiyle sertoli hücresinden inhibin adında bir hormon salgılanır ve FSH hormonunun hipofizden fazla salgılanmasını önler. FSH testiste bulunan seminifer tüplerinde sperm gelişimini sağlar. LH hormonu ise testiste bulunan leydig hücrelere etki eder ve bu hücrelerden testosteron adı verilen erkeklik hormonunu salgılatır. Sperm hücrelerinin gelişiminde hem FSH hem LH hormonu etkilidir.
Kadınlarda ise FSH hormonu yumurtalıkta bulunan granuloza hücrelerine etki ederek östrojen hormonunu salgılatır. LH hormonu ise yumurtalıkta bulunan teka hücrelerine etki ederek androjen denen bazı hormonlar üretir ve bunlar sonra yine östrojene dönüşür. LH hormonunun ana etkisi yumurtlamanın sağlanmasıdır. Oluşan yumurtlama sonrası oluşan korpus luteumdan ise progesteron hormonu salgılanması LH hormonu ile sağlanır.
FSH ve LH hormonu pulsasyon halinde salgılanarak etki ederler. Yani salınım hep aynı düzende değildir.
FSH ve LH hormonlarının salınımı hipotalamustan salgılanan GnRH hormonu sayesinde olur. Vücutta seks hormonları dediğimiz testosteron ve östrojen azalınca GnRH salınımı olur ve hipofizden FSH ve LH salgılanır. Ergenlik (tıp dilinde puberte) başlayınca bu hormonların salınımı artar ve ergenlik oluşur. Yani erkekte sakal, bıyık çıkması, penis ve testislerde büyüme, ses kalınlaşması, koltuk altı kıllanma ve penis etrafının kıllanması oluşur. Kızlarda ise adet başlaması ve memelerin büyümesi oluşur. Kızlarda ergenlik 9-13 yaşları arasında, erkeklerde 12-14 yaşları arasında olur.
FSH ve LH salını adet boyunca değişiklik gösterir. Yumurtlama öncesi artan östrojen hormonu sayesinde FSH en yüksek seviyesine çıkar. Kadınlarda menopoz döneminde FSH ve LH hormonu yükselir.
Erkeklerde ise FSH ve LH hormonu yaşla birlikte hafif artar ve testosteron hormonu azalır.
2) TSH (Tiroid Stimüle Edici Hormon)
TSH hormonunun hipofizden salgılanmasını hipotamustan salgılanan TRH hormonu sağlar. TSH hormonu kana karışarak boynumuzda bulunan tiroid bezine gider ve onun her türlü çalışmasını ayarlar. Tiroid bezinin kandan iyod alması, tiroid hormonlarının yapımı ve bezden salgılanması ve tiroid bezinin büyümesi hep TSH hormonu sayesinde olur. Kanda T3 ve T4 hormonları azalınca hipofizden TSH salınımı artar. Eğer kanda T3 ve T4 hormonları fazlaysa TSH salgısı azalır. Pulsasyon yaparak salgılanan TSH hormonu geceleri biraz daha fazla salgılanır. Normalde kanda 1-5 IU/L arasında bulunur.
3) Prolaktin
Prolaktin hipofizden salgılanan ve süt hormonu olarak bilinen hormondur. Prolaktin hormonu stres durumunda, göğüs duvarının hasarında ve gebelikte kanda yükselir. Normalde kanda 15-20 ng/ml arasında değişir.
Prolaktin hormonunun görevi süt salgısını başlatmak ve devam ettirmektir. Gebelikte prolaktin yüksek olduğu halde süt salgısının olmaması kanda artan östrojen ve progesteron hormonlarının süt salgılanmasını önlemesi nedeniyledir. Doğumla birlikte bu hormonların birden azalması süt salgılanmasını başlatır. Oksitosin isimli hormon da sütün memeden çıkmasını sağlar. Prolaktin etkisiyle FSH ve LH hormon salınımı azaldığından emzirme döneminde yumurtlama olmaz. Prolaktin fazlalığı bazı hastalıklar yaparsa da prolaktin azlığının kadınlarda adetleri bozduğu biliniyor. Erkeklerde prolaktin azlığının etkileri bilinmiyor.
4) Büyüme Hormonu
Tıp dilinde büyüme hormonuna growth hormon adı verilir. Büyüme hormonunun salgılanması hipotalamustan salgılanan GHRH isimli hormonun sayesinde artarken hipotalamustan salgılanan somatostatin isimli hormonun salgılanmasıyla azalır. Ayrıca beslenme, seks hormonları ve bazı büyüme faktörleri de büyüme hormonunun salgılanmasını etkiler. Mideden salgılanan ve iştah üzerine etkili olan Ghrelin isimli hormon da büyüme hormonunu artırır. Bu hormon GHRH’un bağlandığı reseptörlere bağlanır.
Büyüme hormonu salgısı gece artar, gündüz azalır. Uyku, stres, kan şekeri düşüklüğü, açlık, kanda üre yüksekliği ve siroz durumunda büyüme hormonu kanda artar. Uykunun başlangıcında büyüme hormonu salgısı maksimum düzeye çıkar.
Yaşın ilerlemesiyle büyüme hormonu salgısı azalır.
Kan şekerinin yükselmesi, şişmanlık, tiroid hormon azalması, kanda kortizol artması ise büyüme hormonu salgılanmasını azaltır.
Büyüme hormonu kana karışarak karaciğere gelir ve oradan IGF-1 isimli hormonu salgılatır. IGF-1 hormonu fazla salgılanırsa büyüme hormonu salgısını önler. IGF-1 karaciğerden başka böbrek, bağırsaklar ve kıkırdak dokusunda da yapılır. IGF-1 hormonu sayesinde kas, kıkırdak ve kemik büyümesi sağlanır. Bu sayede boy uzar.
5) ACTH
ACTH hormonuna tıp dilinde kortikotropin hormon adı da verilir. Hipofiz ön kısmından salgılanır. ACTH salgılanmadan önce proopiomelanokortin isimli büyük bir moloküldür. Bu parçalanınca ACTH oluştuğu gibi ciltte pigmentleşmeyi sağlayan beta-MSH, beta –endorfin gibi hormonlar da oluşur.
Hipofizden ACTH salınması için hipotalamustan CRH isimli hormonun salgılanması gerekir. CRH hormonunun etkisiyle ACTH salınmaktadır. Gıda alımı ACTH salınımını artırır.
ACTH hormonu hipofizden salgılandıktan sonra kan yoluyla böbreküstü bezlerine gelir. Böbreküstü bezlerine adrenal bez adı da verilir. Bu bezler sağ ve sol olmak üzere iki adettir. İşte ACTH adrenal bezinden bazı hormonların salgılanmasını artırır. Bunlardan
Psikolojik ve fiziksel stresler, ağrı, travma, oksijen azlığı, kan şekeri düşmesi, soğuk, ameliyat, depresyon, ateş yükselmesi kortizol ve ACTH salınımını artırır.
Kanda kortizol artarsa ACTH salınımı azalır. Tersine kanda kortizol artarsa ACTH salınımı artar.
6) ADH
ADH veya açık adıyla ‘’antidiüretik hormon’’ (ADH) hipotalamusta yapılıp oradan sinir hücreleriyle arka hipofize taşınır ve buradan kana salgılanır. Bu hormona vazopressin adı da verilir. Vücudun su dengesini sağlar. Böbreklere etki ederek süzülen kanın geri emilmesini sağlar. ADH hormonu ayrıca damarların kasılması ve kalp üzerinde de etkilidir.
7) Oksitosin
Oksitosin hormonu ADH gibi hipotalamusta yapılır ve yine onun gibi sinir hücreleriyle arka hipofize taşınarak oradan salınır. Oksitosin memedeki kasılmayı sağlayarak sütün memeden çıkmasını sağlar.
TİROİD HORMONLARI
Tiroid hormonları ve yumurtalık işlevleri birbirleriyle o kadar iç içedirler ki, yumurtalık işlevlerinde sorunların varlığı durumunda tiroid bezi işlevleri tanı aşamasının ilk başlarında değerlendirilir. Kronik bir yumurtlama bozukluğu olan Polikistik Overi (PKO) daha iyi anlayabilmek için her kadının tiroid bezi işlevleri hakkında temel bilgilere sahip olması son derece önemlidir.
Vücudun en temel işlevlerini yöneten tiroid bezine ait sorunlar (tiroid hormonlarının az çalışması, fazla çalışması veya bez içinde oluşan kitleler), erkeklerden daha çok kadınlarda görülmektedir. Tiroid bezi sorunları sıklıkla otoimmun tabiyattadır (otoimmun hastalık, vücudun kendi dokularından birine bilinmeyen nedenlerle yabancılaşması ve bu “yabancı” dokuyu bağışıklık sistemiyle vücuttan uzaklaştırmaya yönelik girişimler yapması neticesinde oluşan hastalıktır. Bağışıklık sistemi vücudun aslında kendine ait olan bu dokusunu tahrip ettikçe dokunun işlevleri aksamakta ve buna bağlı sorunlar ortaya çıkmaktadır).
Kadınlarda tiroid bezi sorunlarının sık olması nedeniyle hormonal dengesizlik düşünülen hemen her durumda ve hatta aşağıda anlatılacağı gibi hiçbir şikayeti olmayan bir kadında bile belli aralıklarla tiroid hormon ölçümü yapılması önerilmektedir. Günümüzde henüz belirti ve bulgular ortaya çıkmadan bile tiroid bezi sorunlarını ortaya çıkarabilecek hassas laboratuvar ölçüm yöntemleri geliştirilmiştir.
TİROİD BEZİNİN İŞLEVLERİ
Tiroid bezi boyunda hemen gırtlağın altında yerleşmiş ve elle hissedilebilen, iki ayrı lobdan (lob, bölüm anlamındadır) oluşmuş kalkana benzeyen (tiroid Latince kalkan anlamına gelir) bir salgı bezidir.
Tiroid bezi besinlerle aldığımız iyodu kandan çekerek içinde depolar. İyot T3 ve T4 olmak üzere iki ayrı şekilde bulunan tiroid hormonlarının yapısında yer alan önemli bir maddedir.
Tiroid bezi hormonları üretirken ve iyodu depolarken emri hipofiz bölgesinde bulunan TSH (Tiroid Stimulan (uyarıcı) Hormon) adı verilen hormondan alır. TSH’ın salgısı ise hipotalamus adlı beyin bölgesinden salgılanan TRH (TSH Releasing (salgılayıcı) Hormone) adı verilen bir hormon tarafından yönetilir.
Hipofiz bezi yumurtalıklara emir veren LH ve FSH ve tiroid bezine emir veren TSH dışında yan resimde görülen diğer organlara da emir verir. Doğum sonrası rahim kasılması, vücuttaki kortizon hormonu salgısının denetimi, memelerden süt salgılanması ve diğer birçok işlev hipofiz bezi denetimindedir ve hipofiz bezi sürekli olarak beynin hipotalamus bölgesi tarafından denetim altında tutulur.
TRH salgısı tiroid hormonlarının kana ne kadar geçmesini gerektiğini belirleyen hormondur ve ihtiyacı vücudun her bölgesinden hipotalamusa ulaşan sinyaller tarafından yönetilir.
T3 ve T4 hormonları tiroid bezi içinde tiroglobulin adı verilen bir madde içinde depolanırlar ve bu hormonlar TSH hormonu etkisiyle bu maddenin içinden çıkarak kana geçerler.
T4 hormonu T3’ten çok daha fazla salgılanmasına karşın kanda ve dokularda T3 hormonuna dönüşür ve hemen tüm tiroid hormonu işlevleri esasen T3 tarafından gerçekleştirilir.
Tiroid hormonları vücudun hemen her hücresinin işlevi için gereklidir ve ister diğer hormonların yapımı olsun, ister hücre büyümesi ve çoğalması olsun metabolizmanın normal işlemesi açısından vazgeçilmez hormonlardır.
Ateşli hastalıklar, ağır hastalıklar, beslenme bozuklukları, stres gibi durumlarda vücut enerji tasarrufu yapmak zorundadır ve bunu kandaki tiroid hormonu seviyesini azaltarak yapar. Tiroid hormonlarının azalması vücut işlevlerinin, yani metabolizmanın, olay devam ettiği sürece yavaşlamasını sağlar (bir savaş durumunda besin maddelerinin dikkatli tüketilmesi, enerji tasarrufu yapılması gibi).
Tiroid hormonları da diğer hormonlar gibi vücutta çeşitli proteinlere bağlı olarak dolaşırlar ve kandaki T3 ve T4 hormonlarının önemli kısmı başta TBG (tiroksin bağlayıcı globulin) olmak üzere çeşitli protein yapılı maddelere bağlıdırlar. Serbest olan hormonlar ise hücreler içine girerek etkilerini gösterirler.
TRH, TSH hormonu salgısı yanında yine hipofizden Prolaktin hormonu salgısını da yönetir. Bu nedenle TRH hormonunun artmasına neden olan durumlar (hipotiroidi, yani tiroid hormon salgı yetersizlikleri) Prolaktin hormonu artışına da neden olabilmektedirler. Prolaktin hormonu salgı bozukluğundan şüphelenilen her durumda bu nedenle kan prolaktin hormonu seviyesi yanında TSH seviyesi de bakılır (TRH artınca TSH da artacaktır, bu nedenle TRH yerine ölçümü daha kolay olan TSH seviyesi bakılır).
Tiroid bezi hormonlarının görevleri
Vücuttaki metabolik faaliyetleri düzenler. Oksidasyonu hızlandırması nedeniyle oksijenin tüketim ve karbondioksitin üretimi artar. Vücut ısısını düzenler. Solunum hızını artırır.
Protein sentezini sağlayarak normal büyüme ve gelişmeyi sağlar.
Yağ dokusundan yağ asitlerini ve yağ asitlerinin hücrelerdeki oksidasyonunu artırır.
Tiroksin hormonu karaciğerden glikojeni glikoz hâline dönüştürüp kana geçmesini sağlar ve glikojen oluşumunu engeller.16
Çocuklarda fiziksel ve mental gelişimi sağlar.
Tiroksin böbrek işlevini kolaylaştırır ve idrar miktarını artırır.
Kalsitonin (tirokalsitonin) hormonu, kanda kalsiyum düzeyi arttığında tiroid bezi folliküllerinden salgılanır. Kandaki kalsiyum seviyesini, düşürücü etki göstererek düzenler. Kalsitonin kandaki kalsiyum seviyesini normale düşürmek için kandaki fazla olan kalsiyumun kemiklerde depolanmasını hızlandırır. Böylece kandaki, kalsiyum seviyesi normale döner. Ayrıca kalsiyumun böbreklerden geri emilmesini engeller ve kalsiyumun idrarla atılımını hızlandırır. Bu durum kanda kalsiyum seviyesi normale dönünceye kadar sürer.
Tiroid bezinin herhangi bir nedenle yetersiz çalışması sonucu tiroksin salgısı azalır, bu
duruma hipotiroidizim denir. Hipotiroidizmde; şişmanlık, soğuğa karşı duyarlılık, aşırı uyku
hâli, kalbin atım hızında yavaşlama ve zihinsel tembellik görülür.
Yeni doğanda ve çocukluk döneminde tiroid hormonlarının salgılanmaması veya az salgılanması kretenizm denen tablonun ortaya çıkmasına neden olur. Kretenizmde fiziksel ve mental gerilik (cücelik ve zekâ geriliği) birlikte görülür. Erişkinlerde görülen tiroid yetmezliğine ise miks ödem denir. Miks ödem durumunda yorgunluk, deri ve saçlarda kuruluk, yüzde şişlik olur.
Tiroid hormonlarının normalden fazla salgılanmasına hipertiroidizm denir. Bu durum tirotoksikozis (basedow-graves hastalığı) olarak adlandırılır. Hipertiroidizmde; zayıflama kalp atım hızında artma, sinirlilik, ellerde titreme, sıcağa dayanıksızlık, uykusuzluk ve kaslarda güçsüzlük görülür.
Hipo ya da hipertiroidizme bağlı olarak tiroid bezinin büyümesine guatr denir.
Hipertiroizmde tiroid hormonlarının artmasına bağlı olarak TSH inhibe edilir (baskılanır).
Ancak feed-beck mekanizması işlemez ve tiroid hormonu aĢırı salgılanmaya devam ederse böylece tiroid bezi büyür. Hipotiroidizmde besinlerle iyot yeterince alınamaz ve hormon sentezi yapılamaz. TSH miktarı artar, TSH’ın tiroid bezini sürekli uyarmasına bağlı olarak tiroid bezi sürekli çalışır ve büyür.
BÖBREK ÜSTÜ BEZİ HORMONLARI
Böbreküstü bezleri veya diğer adıyla adrenal bezler her iki böbreğin üst kısmına yerleşmiş yaklaşık 3-4 gram ağırlığında olan bezlerdir. Adrenal bezlerin ‘’korteks’’ denen dış kısmı ve ‘’medulla’’ denen iç kısmı vardır. Medulla denen iç kısımdan adrenalin ve noradrenalin hormonları üretilir. Korteks denen dış kısımdan ise kortizol, aldosteron, DHEA ve testosteron gibi hormonlar üretilir.
Böbreküstü bezi bu hormonları yapmak için kanda bulunan kolesterolü kullanır. Kolesterolün adrenal bez tarafından alınması ve hormonların yapımını hipofiz bezinden salgılanan ACTH hormonu uyarır.
Kortizol
Kortizol salınımı gün içinde değişiklik gösterir. Sabah fazla, öğleden sonra az salgılanır.
Kortizol kandaki glukozu (şekeri) artırır. Protein, karbonhidrat, yağlar ve nukleik asit üzerine etkilidir. Protein yıkımını artırır. Ayrıca iltihabı azaltıcı etkileri vardır. Stres durumunda kan kortizolü artar. Bu stres travma, ameliyat, egzersiz, anksiyete, depresyon, kan şekeri düşmesi ve ateşlenme olabilir.
Kortizol hormonu vücut su dengesine de katkıda bulunur. Böbreklerden su atılmasını sağlar. Kortizol davranış üzerine de etkilidir. Azlığı veya fazlalığında psikolojik bozukluklar meydana gelir.
Aldosteron:
Aldosteron hormonu böbrekten sodyum tutulmasını ve potasyum atılmasını sağlar. Aldosteron salınımı renin-anjiotensin hormonları, kandaki potasyum düzeyi ve ACTH hormonu tarafından kontrol edilir. Vücutta sıvı miktarı renin-anjiotensin ve aldosteron hormonları ile ayarlanır.
DHEAS
DHEAS adrenal bezden salgılanır ve yaş ilerledikçe salgılanması azalır. Erkeklerde adrenal bezden salgılanan testosteron ve DHEAS gibi hormonların erkek tipine etkileri pek azdır. Buna karşılık kadınlarda fazla salınırsa erkek tipi görüntüye neden olurlar. DHEA ve androstenedion hormonları adrenal bezden salgılanır ve cinsel kılları kadınlarda artırır ve kadınlarda seks isteğini (libido) sağlarlar.
Stres Hormonları: Adrenalin ve Noradrenalin:
Adrenalin ve noradrenalin hormonları adrenal bezin ‘’ medulla ‘’ kısmından salgılanır. Adrenalin hormonun diğer adı ‘’epinefrin’’ dir. Adrenalin, noradrenalin ve dopamin hormonlarında ‘’katekolaminler’’ ismi de verilir. Bu hormonlar adrenal bezin medulla kısmında tirozin isimli aminoasitten oluşur. Bu aminoasitten önce DOPA, sonra dopamin ve noradrenalin oluşur. Noradrenalin ise son aşamada adrenalin hormonuna dönüşür.
Adrenal bezlerden noradrenalin %20 oranında, adrenalin ise %80 oranında salgılanır.
Adrenalin ve noradrenalin hormonlarının etkileri şunlardır:
1. Kalp atım sayısını ve tansiyonu artırır, damarları kasar
2. Göz bebeklerini genişletir,
3. Kan şekerini artırır
4. Ciltteki kanın iç organlara gitmesini sağlar.
5. Kan yağ asitleri artar
6. Vücut ısısını artırır
7. Oksijen tüketimini artırır
Adrenalin stres durumlarında kanda hızla artar, o nedenle stres hormonu olarak da bilinir. Adrenalin kanda arttığında arttığında çarpıntı, nabız sayısında artma, kan şekerinde yükselme ve ciltteki solukluk ve elde terleme oluşur.
Adrenalin ilaç olarak kalp durması, astım ve bazı alerjik hastalıkların tedavisinde kullanılır.
ALDOSTERON HORMONUNUN ETKİLERİ
Aldosteron hormonu, sürrenal korteksin zona glomeruloza bölgesinden salgılanır. Başlıca görevi vücuttaki sodyum (Na+ ) iyonlarının yoğunluğunu düzenlemektir. Bunu, özellikle böbrekler üzerine etkiyip, idrar içinde sodyum kaybını azaltarak gerçekleştirir. Aldosteron diğer yandan bağırsakları etkileyip, besin yoluyla alınan tuzun (NaCl) yapısında bulunan sodyumun da vücuda kazandırılmasını sağlar. Aldosteron ter ve tükürük salgısındaki sodyum kaybım azaltıp sodyumun kana geçmesini sağlar. Aldosteronun böbrekler üzerindeki etkisini incelemeden önce kanın böbreklerde nasıl süzüldüğü-nü kısaca inceleyeceğiz.
Böbreğe gelen kan çok sayıdaki kılcal damarlar içine yayılır. Özel biryapı gösteren bu kılcallar “Glomerül” denilen yapılar içinde bulunurlar. Glomerüller kanın süzüldüğü biyolojik süzgeçlerdir. Glomerül düzeyinde süzülen, ve kandan ayrılan süzüntü, glomerülün hemen altındaki “Tubulus” denilen borucuğa geçer. Tubulusların hemen yanında zengin bir damar ağı bulunur. Glomerüîler düzeyinde kanın süzülme işlemi sonucu ortaya çıkan ilk süzüntü, böbrek tubulusları içinde ilerlerken ikinci bir süzülme işleminden de geçerler. Vücudun o anki gereksinimine göre salgılanan bazı hormonlar tubulus hücrelerini etkileyip ilk süzüntünün içindeki bazı maddelerin yeniden geri emilip kana verilmesini sağlarlar. Bu sırada tubulusların yanında seyreden damar sisteminden, vücuda o an için gereksiz olan bazı maddeler tubulusların içindeki siiziintüye verilir. Böylece böbrek tubulusları düzeyinde ikinci bir süzülme işlemi gerçekleşir. Bundan sonra tubuluslar içinde kalan süzüntüler, bir araya gelip idrarı oluştururlar. Aldosteron hormonu böbrek tubuluslarının duvarında bulunan hücreleri etkileyerek, ilk süzüntü içinde bulunan sodyumun ■ geri emilip kan dolaşımına kazandırılmasını sağlar. Böylece idrarla atılan sodyum azalmış olur.Aldosteron etkisiyle sodyumun geri emilmesine karşılık, potasyum (K+ ) ve hidrojen (H”*~) iyonları idrara verilir.
tik süzüntü içindeki su sodyumla birlikte sürüklenir. Diğer bir anlatımla su ve sodyum, vücut içinde birlikte dolaşırlar. Kandaki sodyum yoğunluğu arttığında böbreküstü bezinden aldosteron salgılanması azalır/durur. Aldosteron azalmasına paralel olarak tubulusla-rm içindeki birinci süzüntüden sodyumun geri emilmesi azalır. Böylece kanın sodyum düzeyinde anormal bir artışın önüne geçilmiş olunur. Kan sodyum düzeyi düştüğünde, aldosteron salgısı artar.
Böylece ilk süzüntüden sodyumun geri emilmesi çoğaltılır. Bu ise kanın sodyum düzeyini yükseltir.
Bu mekanizmalar karmaşık olarak çalıştıklarından, konuyu daha ayrıntılı bir biçimde incelemeyi uygun görüyoruz. Böylece tuzlu yemeklerin vücut üzerindeki etkileri daha iyi bir biçimde görülecektir.
PANKREAS BEZİ HORMONLAR
Pankreas bezi karında midenin altında bulunan bir organımızdır. Erişkinlerde boyu 15-20 cm, ağırlığı ise 70-100 gram arasındadır. Pankreas, hem bağırsaklara sindirim için gerekli enzim salgıları yapar hem de hormon salgısı yapar. Pankreas bezinin gıdaların sindirimiyle ilgili salgıladığı enzimler tripsin, kimotripsin, elastaz, karboksipeptidaz, lipaz ve amilaz gibi enzimlerdir. Bu enzimler pankreasın Wirsung ve Santorini isimli kanallarıyla kanallarıyla duodenuma (onikibarsarsak) dökülür.
Pankreasın bezinin hormonları ise bez içine dağılmış özel hücre grupları (Langerhans adacıkları) vasıtasıyla gerçekleştirilir. Burada üretilen hormonlar (insülin, glukagon, vs.) dolaşıma katılır ve hedef dokulara ulaşarak etkilerini gösterirler.
Langerhans adacıkları erişkin pankreasında 0.5-1 milyon arasında değişen sayıdadır. Bu adacıkların toplam ağırlığı 1-2 gram kadar olup, pankreasın total ağırlığının %1-1.5’unu oluşturur.
Langerhans adacıklarında başlıca 4 hücre tipi vardır:
• A (alfa) hücreleri
• B (beta) hücreleri
• D (delta) hücreleri
• F (PP) hücreleri
A hücreleri adacık hücrelerinin %15’ini oluşturur. Glukagon, proglukagon, glukagon-like peptid 1 ve 2 salgılar. B hücreleri adacıklarda en fazla bulunan hücre tipidir (%60-70) ve bunlar insülin, C-peptid, proinsülin, amilin ve GABA isimli hormonları salgılar. D hücreleri (%10) ise somatostatin hormonu salgılar. F hücreleri (%15) ise pankreatik polipeptid isimli bir hormon salgılar.
Pankreastan salgılanan hormonlar birlikte çalışarak kan şekerinin düzenlenmesine, iştah, metabolizma ve vücut ağırlığına etki ederler. İnsülin bir açlık hormonu olup iştahı artırır. İnsülin ayrıca yağ depolanmasını sağlayan bir hormondur. Glisemik indeksi yüksek gıdalar yenince aşırı insülin salgılanır. İnsülin yüksekse kilo vermek zorlaşır.
İnsülin Hormonu:
İnsülin hormonu pankreas beta hücrelerinden salgılanan, 51 aminoasidli, polipeptid yapılı bir hormondur. Birbirine disülfid (-S-S-) bağıyla bağlı, A (21 aa) ve B (30 aa) olarak adlandırılan 2 zincirden meydana gelmiştir.
İnsülin hormonu proinsülin denen bir hormonun parçalanmasından oluşur. Bu olay sırasında proinsülinden insülin ve C peptid oluşur. preproinsülin →→ proinsülin →→ insülin + C-peptid.
Proinsülin 86 aminoasidli tek zincirden oluşur. Bu zincirin prohormon konvertaz isimli bir enzim tarafından parçalanması sonucu insülin ve C-peptid meydana gelir. Proinsülinin az bir kısmı (%3-5) parçalanmadan kan dolaşıma karışabilir. Proinsülin karaciğer tarafından tutulmaz, yarı ömrü uzundur (3-4 saat). Biyolojik aktivitesi insülinin %7-8’i kadardır. Proinsülinden oluşan C-peptid ise insülinle eşit oranda dolaşıma salgılanır, yarı ömrü insülinden 3-4 kat uzundur. Biyolojik etkisinin olmadığı sanılmaktadır.
Başta glukoz olmak üzere, çeşitli uyaranlarla B hücrelerinden salgılanan insülinin plazmadaki yarı ömrü 3-5 dakikadır. Karaciğer ve böbrekte insülinaz enzimlerince yıkılır.
Plazmada ölçülen insülin aktivitesinden şunlar sorumludur:
• İnsülin
• Proinsülin
• IGF-1 ve 2
Normal erişkinlerde pankreas B hücrelerinden günde ortalama 40-50 ünite insülin salgılanır (1 ünite insülin 2 kg ağırlığındaki tavşana uygulandığında kan şekerini 120 mg/dl’den 45 mg’a düşüren insülin miktarıdır). Açlıkta plazma insülin düzeyi ortalama 10 U/ml (0.4 ng/ml = 61 pmol/L) dolayındadır. Yemeklerden sonra nadiren 100 U/ml’ye çıkabilir.
Gıda alımına başladıktan 8-10 dakika sonra kanda insülin düzeyi artmaya başlar, salgılanma 30-45 dakikada en yüksek düzeylere ulaşır, sonra azalmaya başlayarak, 90-120. dakikalarda normale döner. Yani, insülin salgılanması iki fazlı bir seyir gösterir. Yemekten hemen sonra oluşan ilk faz, daha önceden yapılmış ve depo haldeki insülin salgılanmasından ileri gelir. İkinci fazda ise yeni yapılan insülin salgılanır.
Gıda alımı olmadan da belli bir düzeyde insülin salgısı devam etmektedir. Bu durumda plazma glukoz düzeyi 80-100 mg/dL arasındadır. Gıda alımını takiben insülin salgısı artmaya başlar. İnsülin salgısının en güçlü uyaranı glukozdur. Glisemi (kan şekeri) yüksekliği devam etmesine rağmen B hücrelerinden insülin salgısı azalmaya başlar. 24 saatten fazla devam eden kan şekeri yüksekliğinde B hücreleri glukoza karşı duyarsızlaşır ama diğer uyaranlara tepkisi devam eder. İnsülin salgısında glukozdan başka etkenlerin de rolü vardır:
İnsülin hormonunun salgılanmasını artıranlar
Kan şekeri (glukoz)
Yağ asitleri
Mannoz
Lösin ve arginin gibi amino asitler
Bağırsaktan salınan GLP, GIP, sekretin ve gastrin hormonları
Vagal (sinir) uyarılar
Bazı ilaçlar (sulfonilüre)
İnsülin Salgısını azaltanlar:
Sinir uyarıları (-adrenerjikler)
Somatostatin hormonu
Leptin isimli hormon
Bazı İlaçlar (diazoksit, fenitoin, vinblastin, kolşisin)
Pankreas B-hücresinden dolaşıma salgılanan insülinin esas hedef dokuları karaciğer, kas ve yağ dokusudur. İnsülin bu dokularda bulunan özel insülin reseptörlerine bağlanarak etkisini gösterir.
İnsülinin Dokularda Etkisi
İnsülin Karaciğerde glikojen denen depo şekerinin yapımını ve depolanmasını artırır, ve yine glikojen yıkımını azaltır. Karaciğerde protein ve trigliserid denen yağ yapımını artırır, VLDL’yi artırır. Aminoasit ve yağ asitlerinden şeker yapılmasını (Glukoneogenezi) önler. . Keton cisimlerinin yapımını azaltır.
Kas dokusunda aminoasitlerin hücre içine alınmasını ve yapımını artırır. Glikojen sentezini, K alımını ve keton kullanımını artırır.
Yağ dokusunda lipoprotein lipaz isimli bir enzimi uyarır ve yağ hücreleri içine glukoz alımını artırır. Yağ hücresi içinde bulunan lipazı (hormona duyarlı lipaz) önler. Yağ dokusunda trigliserid (yağ) depolanmasını artırır.
İnsülin ayrıca hücre büyümesini artırır, böbreklerden sodyum ve su tutulumunu artırır. İnsülin temel olarak toklukta etkin olan bir hormondur. Enerji depolanmasını sağlar.
Amilin:
Pankreas B hücrelerinde üretilen, 37 aminoasitli bir hormondur. B hücresi uyarıldığında insülinle birlikte salgılanır. Amilinin görevi bilinmiyor. Uzun süren tip 2 diyabetiklerde Langerhans adacıklarında birikimi artar.
Glukagon Hormonu:
Pankreas A hücrelerinden salgılanan bir hormondur. Başlangıçta proglukagon şeklinde üretilir; bunun parçalanmasıyla glukagon, glisentinle-ilgili peptid (GRP) ve glukagon-benzeri peptid (GLP 1,2) oluşur. GLP 1 ve 2 yemeklerden sonra artar. Gıda alımına bağlı insülin salgısını artıran en önemli enterik faktör (inkretin) GLP-1 (7-37)’dir. GLP-1(7-37) karışık bir yemek sonrası duodenum L-hücrelerinden salgılanır. İnsülin salgısı üzerindeki etkisi glukagondan daha fazladır.
Sağlıklı kimselerde açlıkta plazma glukagon düzeyi 75 pg/ml (25 pmol/L) kadardır. Bunun aslında %30-40’ı pankreatik glukagon olup, geri kalanı proglukagon, glisentin, GLP-1-2’den kaynaklanır. Glukagonun plazma yarı ömrü 3-6 dakikadır, karaciğer ve böbrek tarafından yıkılır.
Glukagon salgısı kan şekerince önlenirse de bunun mekanizması tam bilinmiyor. İnsülin, somatostatin ve GABA da glukagon salgısını önler. Bazı aminoasitler, katekolaminler, CCK, gastrin, GIP ve glukokortikoidler glukagon salgısını artırır.
Glukagonun esas etkisi karaciğerdedir ve etkisi esas itibarıyla insülin etkilerinin tersinedir. Karaciğerde depo şekeri (glikojen) yıkımını artırdığı gibi aminoasit ve yağ asitlerinden şeker oluşmasını (glukoneogenezi) artırır ve keton cisimleri yapımını artırır. Glukagon kan şeker düzeyini artırır.
Somatostatin:
Somatostatin vücutta birçok dokuda yapılır, bunlar arasında pankreas D hücreleri de vardır. Pankreas B hücrelerinden insülin salgılatan her uyarı D hücrelerinden somatostatin salgılatır. Normalde plazma düzeyi 80 pg/ml’den azdır. Somatostatin mide boşalmasını geciktirir, mide asit yapımını ve gastrin salgısını önler. Pankreas ın enzim salgısını azaltır, organlara giden kan akımını azaltır.
Pankreatid Polipeptid (PP)
Pankreas F (PP) hücrelerinden salgılanan bir hormondur. Hakkında fazla şey bilinmiyor.
EŞEYSEL BEZ HORMONLARI
Erkek seks hormonu Testosteron, hem erkek hem kadın bedeninde üretilir. Hormon, kadınlarda erkeklerden 3-4 kat daha düşük düzeylerdedir. Testosteron, erkeklerde testisler ve böbrek üstü bezlerinden salgılanır. Sperm üretimi, tüylenme, sakal çıkması, ses kalınlaşması, cinsel istek, penis büyümesi gibi erkeğe özgü seks karakterlerinin gelişmesinde etkili olan bir hormondur.
Kas gelişimi, kırmızı kan hücreleri, kemik yapan hücre üretimi ve yara iyileşmesinde önemli etkiye sahip olan testosteronun, ayrıca metabolizmaya etki ederek vücutta yağ yakışını hızlandıran testosteron eksikliği, bazı sorunlara neden olmaktadır.
Sağlıklı bir erkekte testosteron salgısı, yaşamın değişik dönemlerinde farklılıklar göstermektedir. Ergenlik döneminde testosteron düzeyleri zirvededir. Bu yüzden bu yaşlarda vücutta yüksek cinsel istek ve aşırı fiziksel enerji mevcuttur. Otuz yaşından sonra testosteron üretiminde yavaş ve sürekli bir azalma oluşur. İlerleyen yaşla birlikte testosteron eksikliğine bağlı yakınmalar ve hastalıklar baş göstermeye başlar. Sağlık, enerji, cinsel istek ve bağışıklık sistemi ve kemik erimesi ile yakından ilgilidir. İnsanlarda yetişkin bir erkeğin kanındaki derişimi yetişkin bir kadındakinin 40-60 katı kadar olabilir. Ancak kadınlar davranışsal açıdan bu hormona karşı çok daha fazla hassasiyet gösterir. Erkeklerde saçların dökülmesine neden olabildiği gibi saç dökülmesi, sadece testosterona bağlı bir olgu değildir.
Testosteron salgısı yaşla birlikte azalmaya devam ettiğinden yaşlı erkekler genellikle genç erkeklerden daha düşük testosteron seviyesine sahiptirler. Bu azalma derecesi kişiden kişiye çok değişiklik gösterir. Altmış beş yaş üstü erkeklerin yaklaşık yüzde 15 ile 30’u normalin altında testosteron seviyesine sahiptirler.
Avustralya’da 70 yaş üzerinde 4 bin erkeğin katılımıyla yapılan araştırmada testosteron azlığının depresyon nedeni olduğu bir kez daha kanıtlandı. Araştırmaya göre, kanında düşük miktarda testosteron bulunan erkeklerde depresyon görülme ihtimali 3 kat daha fazladır.
Araştırmayı hazırlayan bilim adamları, testosteronun, bazı önemli beyin kimyasallarını etkilediğini, bu nedenle de düşük miktarda testosteronun depresyona yol açabileceğini düşünüyor.İlerleyen yaşla birlikte erkek seks hormonu testosteron seviyesi düşüyor. Testosteron hormonundaki bu değişiklik, yağlanmada artış, kas kitlesinde azalma, konsantrasyon kaybı, cinsel isteksizlik ve depresyon gibi sorunları da beraberinde getiriyor.
Testosteron eksikliği:
Ortalama yaşam süresindeki artma ile paralel olarak yaşlanmaya ve andropoza bağlı problemlerin artması ve geliştirilen tedavi yöntemleri çok güncel bir konu olmuştur. Türkiye’de 40 ile 70 yaş arasındaki erkeklerin yüzde 52’sinde cinsel performansta ve istekte azalma olduğu, ancak doktor başvurusunun azlığına bağlı bu rakamların gerçeğin oldukça altında kaldığı tahmin edilmektedir.
Testosteron eksikliğinin sonuçları:
-Cinsel fonksiyon ve cinsel istek azalması, sabah ereksiyonlarında azalma,
-Entelektüel kapasitede azalma, konsantrasyon kaybı, yorgunluk,
kızgınlık ve depresyon,
-Kas kitlesinde ve gücünde belirgin azalma,
-Kemik mineral yoğunluğunda azalma, kolay kırık gelişmesi,
-Organ yağlanmasında artış.
Andropoz, altta yatan sorunu göstermede çok doğru bir tanımlama değildir. Kadınlarda menopoz ile birlikte üreme özelliklerinin tamamen ve ani olarak bitmesine karşın, erkeklerde üreme kapasitesi ilerleyen yaşa rağmen devam edebilir. Bu nedenle “erkeklerde yaşın ilerlemesiyle oluşan androjen eksikliği” daha doğru bir tanımdır.
Östrojen Hormonu
Östrojen hormonu hem erkekler hem kadınlarda bulunmakla beraber, üreme yaşındaki kadınlarda seviyeleri çok daha yüksektir. Kadınların özellikle adet döngüsünde önemli rol oynayan hormonlardan biri de östrojen hormonudur. Östrojen kadınlarda göğüs gibi ikincil cinsiyet özelliklerinin gelişimini sağlar ve adet döngüsüyle ilişkili olan endometrium kalınlaşması ve diğer süreçleri düzenler.
Östrojen Hormonunun Görevleri
Ergenlik çağında vücudun hipofiz bezinden FSH ve LH hormonları salgılanır. Bu hormonlar genç kızlarda yumurtalıkları uyararak östrojen salgısını başlatır. Östrojen hormonu salınımı sayesinde genç kızlarda boy uzaması ergenliğin başında başlar, hızlı olur ve daha çabuk biter.
Östrojenin etkisi ile genital bölgede kıllanma, kalça bölgesinde yağlanma, memelerde büyüme, meme başının renginde koyulaşma ve gelişme görülür. görülürYumurtalıkların hacmi artar, rahim iç ve dıştan kalınlaşır. Kadınlarda ergenliğin son noktası adet kanamasıdır ve bununla beraber boy büyümesi durur.
Östrojen hormonu progesteron hormonuyla birlikte belirli bir düzen içinde çalışır. Adetin ilk iki haftasında östrojen salgılanıp, rahmi büyütür ve yumurtanın oluşmasında rol oynar. Adet döneminin son iki haftasında progesteron salgılanarak rahim salgılarını arttırır, eğer bu dönemde hamilelik gerçekleşirse progesteron rahmi hamileliğe hazırlar, gebelik oluşmaz ise progesteron adet kanaması, mens oluşmasına yol açar. açar.
Östrojen eksiliği ve fazlalığı
Östrojen eksikliği bir çok olumsuz sonuç doğurur.
Memelerde küçülme,
Vaginada kuruluk,
Cinsel ilişki esnasında ağrı,
Cillte kırışıklık,
Saç dökülmesi,
Vaginada sarkma, Cinsel isteksizlik ve cinsel ilişkiden zevk almama sayılabilir.
Östrojen eksikliği durumunda kadın erken menopoza girmiş olabilirler.
Genellikle yumurtalık faaliyetlerinin bozulması sonucu östrojen fazlalığı oluşur.
Yumurtalıklar östrojeni fazla salgılarsa armut tipi şişmanlık başlar, yani kalçalarda yağ birikir, selülitler de patlama olur.
Östrojen düzeyinin kanda yüksek olması rahim ve meme kanseri için direk bir risk faktörüdür. ktörüdür.
Östrojen hormonunun fazlalığı yağ dokusunun miktarını arttırır. Artan yağ dokusunda daha fazla testosteron östrojene çevrilir, bu da yağ dokusu miktarını daha da artırır. Daha fazla östrojen daha fazla yağ; bu da yine daha fazla östrojen demektir. Sonuçta hücreler uyarılır ve vücutta kadınlık organlarında kanser gelişimi başlayabilir.
Östrojen fazlalığı vücudun su ve tuz tutmasına neden olur. Yüz yuvarlaklaşır, el ve ayaklarda şişlik ve ödem gelişir.
Östrojen fazlalığı bacak damarlarının tıkanmasına, akciğere pıhtı kaçmasına, safra kesesinde taş oluşmasına ve tansiyonda artışa sebep olabilir.
Progesteron Hormonu
Her ay rahmi hamilelik için hazırlayan kadınlık hormonlarından biri progesteron hormonudur. Ayın ikinci yarısında progesteron seviyesi birkaç günde yükselir ve ardından adet kanamasıyla birlikte düşer. Progesteron aslında yumurtalıklar tarafından salgılanan bir cinsiyet hormonudur.
Progesteron Hormonu Görevleri
Progesteron başlıca etkilerini kadın cinsel organlarında gösterir.
Östrojenin etkilerini bastırır ve östrojenle birlikte bazı değişimlere yol açar.
Dölyatağı kas dokusunun uyarılabilirliğini azaltarak kasılmasını zorlaştırır, mukoza salgısı-nın artmasını sağlar,
dölyatağı ağzındaki bezlerin salgısının bileşimini ve özelliklerini değiştirir,
dölyatağında döllenen yumurtanın daha kolay yerleşmesi için gerekli ortamı hazırlar.
Bütün bu özellikleriyle gebeliğin başlamasını ve sürmesini sağlayan progesteron ayrıca gebelikte diğer hormonlarla birlikte meme dokusunu geliştirir ve bu dokuyu doğum sonrasında süt salgılamaya hazır duruma getirir.
Progesteronun bir etkisi de yumurtlamayı kolaylaştırmasıdır.
Doğum kontrol hapları progesteronun sentetik formlarıdır. Düşük tehlikesi durumunda erken gebelikte bazen progesteron azlığı ihtimali düşünülerek düşüğü engellemek için az miktarda progesteron ilaçları doktorun önerisi ile kullanılmaktadır.
BİYOLOJİ ÖDEV YARDIM
-
Mercanlar ve Mercan resifleri hakkında bilgi
-
Kulak Nedir? Kulağın Yapısı ve Görevleri Nelerdir?
-
Göz nedir ? Gözün görevleri nelerdir ? Canlılarda göz ve görme organı
-
Boğaz nedir ? Boğazın kısımları nelerdir ?
-
Omurga, columna vertebralis nedir ? Görevleri nelerdir ?
-
Doğal gübreler nelerdir
-
Kimyasal (yapay) gübreler nelerdir
-
Kortizol Nedir
-
Semantik Nedir ?
-
Karasal Ve Sucul Biyomların Özellikleri Nelerdir ?
-
Kaç çeşit biyom vardır
-
Bitki Ve Hayvanların Yeryüzündeki Dağılımını Etkileyen Faktörler Nelerdir?
-
Bitkisel dokular hakkında bilgi
-
Ekosistemde besin zinciri ve besin ağının önemi nedir ?
-
Genetik Algoritmalar