İnsanın evriminde çevresel faktörlerin etkisi
Özellikle 2-1,7 milyon yıllar arasında büyük olasılık ile Rift Vadisi’ndeki tektonik yükselme nedeniyle, dünyanın kendi ve güneş etrafında dönüşüne bağlı ritmik hareketlerine daha hassas hale gelen Doğu Afrika’nın ikliminde kurak-sulak periyotlar ve iklimsel değişkenlik arttı.
Bu değişimlerin daha büyük beyin, uzun mesafelerde dik yürüyerek hareket edebilme, daha sofistike alet üretebilme, sosyal organizasyonda daha kompleks ilişkiler ve nihayetinde kıtalar arası göçü gerçekleştirebilecek bir evrimsel düzeye, yani Homo cinsinin evrimine neden olduğunu ileri sürebiliriz.
Ferhat Kaya
Helsinki Üniversitesi Yerbilimleri ve Coğrafya Bölümü
Darwin, Türlerin Kökeni adlı eserinde insanın -doğanın bir parçası olarak- diğer canlılarla ortak bir kökenden evrimleştiğini belirtse de özel olarak insan evriminden söz etmez. Darwin’in yaşadığı dönemde keşfedilen insan atası fosilleri sadece Neandertaller ile sınırlıydı. 1840’lı yılların sonlarında Almanya’da Neander vadisinde ve Gibraltar’da Homo neanderthalensis türüne ait iki kafatası keşfedildi. Darwin’in Türlerin Kökeni’nde bu fosillerden söz etmeyişi ya fosilleri görmediği ya da çok bilinen açıklama ile spekülasyondan uzak durmayı tercih ettiği şeklinde açıklandı. Ancak Michael Balter (2009) yayınladığı bir raporunda, Darwin’in 1864 yılında Gibraltar’a neandertal kafatasını görmek için gitmek istediğini fakat rahatsızlandığı için gidemediğini, buna karşın Charles Lyell ve Hugh Falconer’in bu kafatasını Darwin’e görmesi için getirdiklerini belirtir. Darwin 1871 yılında yayımlanan İnsanın Türeyişi adlı çalışmasında bu kafatasından insanın ilkin bir formu olabileceği şeklinde çok kısa söz eder.
Darwin’in neandertal kafatasını gördüğü ileri sürülen 1864 yılında başka bir ilginç olay daha gerçekleşir. Alfred Wallace Darwin’e Anthropological Review dergisinde yayımlanan insanın kökeni ile ilgili çalışmasını okuması için gönderir. Darwin bu çalışmada bazı noktaları kabul etmese de çalışmayı bir bütün olarak dahice bulur. Wallace’ın neandertal kafatası hakkındaki yorumu ise dikkat çekicidir: “Neandertal kafatası yaşayan insanların aşağı bir ırkı olabilir, tıpkı modern zamanın en aşağı formu olan Avustralya aborjinleri gibi” (Wallace, 1864). Bu yorumdaki önemli nokta sadece insanın biyoçeşitliğine karşı dönemin indirgeyici söylemini yansıtması değil, neandertal kafatasının daha önce yorumlandığı şekilde modern insanın patolojik bir örneği olarak değerlendirilmemiş, farklı ve ilkin morfolojiye sahip bir akrabası olarak tanımlanmış, yani evrimsel/filojenetik bir açıklama ileri sürülmüş olmasıdır. Bu durumu her zaman Darwin’in gölgesinde kalan Wallace’ın hanesine bir başka artı olarak ekleyebiliriz.
Darwin İnsanın Türeyişi’nde Afrikalı kuyruksuz büyük maymunlar (şempanze ve goril) ile insanın ortak bir atayı paylaştığını ve insanın dik yürüme yeteneğinin çevresel şartlarla olan bağlantısını vurgulasa da daha çok modern insanın sosyal davranışlarının kökeni ve seksüel seçilimin önemi gibi konular üzerinde durur. Darwin 145 yıl önce yazdığı bu eseri, bugün yazsaydı elbette daha farklı olurdu. O günden günümüze sayısı oldukça artmış fosil buluntular, farklı disiplinlerin geliştirdiği verilerin çeşitliliği, neredeyse her hafta yayımlanan yüzlerce bilimsel makale, kitaplar ve organize edilen bilimsel toplantıların katkısı ile bilimsel bilginin bu denli ilerlemiş olmasından mutlaka etkilenirdi.
Bu kadar hızlı ve çeşitli bilimsel üretime ve gelişime rağmen Darwin’i peşinden sürükleyen büyük sorular ile güncel olarak bizlerin aydınlatmaya çalıştığı soruların aşağı yukarı halen benzer olması da şaşırtıcı olabilir. Elbette bugün sorulara karşı çözüm metodolojilerindeki yüksek çözünürlük Darwin’in hayal bile edemeyeceği düzeyde. Darwin’in öngördüğü insan, şempanze ve gorilin ortak atasının hangi zaman aralığında yaşamış olabileceğini ve ne tür bir morfolojiye sahip olduğunu tahmin ediyor olsak da bu türe ait olduğuna emin olduğumuz herhangi bir fosil henüz bulamadık.
İnsan evriminin kısa öyküsü
Bilinen en eski insanımsı (=hominin) fosili yaklaşık olarak 7-6 milyon yıl öncesine tarihlendirilmektedir (Lebatard ve diğ., 2008; Simpson ve diğ., 2015). Genetik çalışmalar insan ve şempanze ayrımını yine fosil kayıtların önerdiği tarihe uyumlu bir zaman aralığında önermektedir; 8-5 milyon yıllar arası (Langergraber ve diğ., 2012). Son 30 yıldır yeni 11 tür ve 4 cins soy ağacımıza eklendi ve neredeyse her geçen yıl yeni bir tür ismi öneriliyor. Yeni tür isimlendirilmesinin birey düzeyinde az sayıda fosil buluntu tanımlanarak yapılması birçok taksonomik problemi de beraberinde getiriyor. Bununla birlikte Dmanisi (Gürcistan), Atapuerca (İspanya) ve Hadar (Etiyopya) gibi bazı lokalitelerde fosil buluntuların çoğalması özellikle popülasyon düzeyinde tür içi morfolojik varyasyon aralığının daha iyi anlaşılabilmesini sağlamıştır. Aynı zamanda jeolojik tarihlendirme metotlarının ve teknolojilerinin gelişmesi de kronolojik olarak lokalitelerin zaman skalasında yerleşimini ve bu lokalitelerde bulunan fosillerin fenotiplerinin zamana göre dağılımının kurgulanabilmesinin de yolunu açmıştır. Şekil 1’de insan evriminde rol almış önemli türlerin yer aldığı soy ağacını ve yine önemli çevresel ve evrimsel değişimleri; Şekil 2’de ise Doğu Afrika’da önemli fosil türlerin buluntu alanlarının coğrafik pozisyonlarını görebilirsiniz.
Fosil kayıtlar insan evriminde 5 farklı aşamanın varlığını gösteriyor (Şekil 1). Bunlar, 1) 4 ile 7 milyon yıllar arasında yaşamış ve erken insanımsılar olarak tanımlanan Sahelanthropus, Orrorin ve Ardipithecus cinslerinin üyeleri; 2) 4 milyon ile yaklaşık 1 milyon yılları arasında yaşayan Australopithecus cinsinin üyeleri; 3) 2,5 ile yaklaşık 1 milyon yıl arasında yaşamış iri yapılı Paranthropus türlerinin ortaya çıkışı; 4) Australopithecus ve Homo arasındaki morfolojik özelliklere sahip olan ancak taksonomik olarak Homo cinsi altında sınıflandırılan türler; ve son olarak 5) Homo cinsinin ortaya çıkışı, takibinde yaklaşık 800 bin yıl önce (buradan itibaren byö kısaltmasını kullanacağım) Homo antecessor, 600 byö Homo heidelbergensis türü ile 200 byö anatomik olarak modern insanın yani Homo sapiens’in ortaya çıkışı şeklinde sıralanabilir (Şekil 1C). Sahelanthropus dışında bu dört grubun öncül üyelerinin hepsi günümüz Doğu Afrika’sında keşfedilmiştir (Şekil 2).
Sahelanthropus tchadensis Çad bölgesinde Djurab çölünde bulunan ve yaklaşık 7 milyon yıl öncesine (buradan itibaren myö kısaltmasını kullanacağım) tarihlendirilen, bilinen ilk bipedal (iki ayak üzerinde yürüme) insan atasıdır (Wood, 2002). Bu türe ait sadece kafatası buluntuları mevcut, kafatası hacmi yaklaşık şempanzeninki ile eş değer ve şempanze ile insanımsı arası mozaik özellikler gösteriyor. Kafatası altında foramen magnum deliğinin pozisyonu dik yürüyebildiğine işaret etse de buluntuların sadece kafatası ile sınırlı olması bu türün hareket biçiminin anlaşılmasını güçleştiriyor.
Orrorin tugenensis (Tugen Tepeleri, Batı Kenya) yaklaşık 6 myö’sine tarihlendirilen diğer bir erken insanımsı (Senut ve diğ., 2001). Bu türe ait fosil kalıntıların çok parçalı oluşu özellikle taksonomik pozisyonu ve davranışları hakkında tartışmalı bir durum yaratmaktadır.
Diğer bir erken insanımsı ise Ardipithecus cinsinin en erken üyesi olan Ardipithecus kadabba (Haile-Selassie ve diğ., 2004). Bu türe ait buluntular da çok parçalı, sadece birkaç diş parçası ve iskelet kalıntılarından oluşuyor. Fosilin jeolojik yaşı yaklaşık 5,5 myö’sine tarihlendirildi. Yine bu cinsin en iyi bilinen türü olan Ardipithecus ramidus daha erken bir döneme (4,4 myö) tarihlendirildi ve çok sayıda fosil kalıntısına ulaşıldı. Ardipithecus şempanze ile benzer bir beyin hacmine sahip ve dişlerinden yapılan analizler onun hepçil (hem et hem de ot ile beslenme) bir diyeti benimsediğini gösteriyor. Bu fosil tür dik yürüyebilmesine rağmen bu konuda çok başarılı değildi, zamanının uzun bir kısmını muhtemelen ağaçta geçiriyordu (White ve diğ., 2009). Ar. ramidus’a eşlik eden fauna nemli ve ağaçlık-orman bitki örtüsünün olduğu bir habitatı işaret etmektedir.
Yazının devamını okumak için lütfen tıklayın…
https://bilimvegelecek.com.tr/insanin-evriminde-cevresel-faktorlerin-etkisi/
Paleontoloji / Antropoloji / Evrim Haberleri
-
Şimdiye Kadar Keşfedilen En Küçük Penguenlerden Biri ile Tanışın
-
Bir Arada Ölmüş Yılanların 38 Milyon Yıllık Nadir Fosilleri Bulundu
-
Wight Adası’nda Yeni Bir Otçul Dinozor Türü Keşfedildi
-
İlk Sıcakkanlı Dinozorlar 180 Milyon Yıl Önce Ortaya Çıkmış
-
Eğer Kuşlar Dinozorsa Neden Soğukkanlı Değiller?
-
Dünyadaki Son Tüylü Mamutlar 4.000 Yıl Önceye Kadar Yaşamış!
-
Homo sapiens Neden Afrika’da Ortaya Çıktı?
-
Reçine İçinde Karıncaları Taklit Eden Örümcek Fosili Bulundu
-
Hindistan’da Bilinen En Büyük Yılanın Fosili Bulundu
-
Fas’ta Hançer Biçimli Dişleri Olan Deniz Sürüngeni Keşfedildi
-
12 Milyon Yıllık Salyangoz Kabuğunda Canlı Renkler Bulundu
-
ABD’de 65 Milyon Yıllık Yeni Bir Köpekbalığı Türü Keşfedildi
-
Charles Darwin'in Kütüphanesinin Tamamı Online Olarak Erişime Açıldı
-
İngiltere’de 200 Milyon Yıllık Uçan Sürüngen Fosili Keşfedildi
-
Yeni Dinozor Türü, T. rex’in Bilinen En Yakın Akrabası Olabilir