Küresel Isınma
Yerküremizdeki hayatın devamlılığının güneş ışınları sayesinde olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek. Dünyamız, güneşten aldığı ışık enerjisinin önemli bir bölümünü ısı enerjisi olarak tekrar atmosfere yollar. Atmosferde, en önemli iki ana bileşen olan azot ve oksijenin az miktarda da olsa su buharı, karbondioksit, metan, azot oksit, ozon ve kloroflorokarbonlar gibi başka bileşenler de vardır. Bunlar düşük oranda olmakla birlikte, etkileri çok büyüktür. Bu gazlar atmosferde olmasaydı, yerkürenin ortalama sıcaklığı canlı yaşamının olası olmadığı –18 derece gibi bir değerde olurdu. Oysa bu gazların atmosferdeki varlıkları sayesinde, yerkürenin ortalama sıcaklığı 15 derece dir. Yerküre güneşten gelen ışınları atmosfere geri yollarken bu gazlar devreye girip bu ışınları soğurur ve ısı olarak yeniden atmosfere yayarlar. Bu durum 19.yy başlarında Fransız fizikçi Jean Fourier’in dikkatini çekmiş olmalı ki, atmosferdeki bu etkinin tıpkı bir seradaki gibi olduğunu düşünmüş ve bu etkiye sera etkisi adını vermiş.
Sera gazlarının canlıları koruyucu bu etkisine karşın bu gazların artışına bağlı olarak iklim sistemlerinin dengesinin bozulması ise insanlığın sonunun getirebilecek küresel ısınmaya yol açmaktadır. 19.yy sonlarında İsveçli kimyacı Svante Arrhenius, ilk defa kömür gibi fosil yakıtların yakılmasının ve yerleşim yeri ya da tarım arazisi açmak için ormanların yok edilmesinin, karbondioksit ve metan gibi sera gazlarının atmosferdeki miktarını arttırdığını dile getirdi. Arrhenius, aynı zamanda karbondioksit miktarındaki artışların, yerkürenin sıcaklığında da bir artışa neden olduğuna dikkat çekti ve ilk defe küresel ısınma tehditini tanımladı.
Sonuç olarak, günümüzde insanların çeşitli aktiviteleri nedeniyle bu sera gazlarının miktarındaki artışa paralel olarak yeryüzü sıcaklığının da yapay olarak artması KÜRESEL ISINMA olarak adlandırılmaktadır. Kısaca, dünya genelinde ortalama sıcaklıkların artması olarak da tanımlanabilir. Doğal olaylar ve insan aktiviteleri sonucunda bu sıcaklık artışı gerçekleşir ve her geçen gün de giderek artmaktadır.
Doğal olarak dünyadaki bu sıcaklık artışının olası birçok etkisi vardır. Bu ısınmanın sonucunda oluşan hızlı sıcaklık değişimleri, düzensiz iklim koşullarına, büyük kasırga ve fırtınalar gibi felaketlere yol açmaktadır. Ayrıca çevre koşullarının çok hızlı değişimi, canlı hayatının uyum gösterememesine ve giderek azalmasına veya yok olmasına neden olmaktadır. Buzulların erimesi ve denizlerin yükselmesi de birçok toprak parçasının sular altında kalmasına ve sellere neden olacaktır. Zararlıların ve hastalıkların büyük ölçüde artacağı tahmin edilmektedir ve tarımın da bundan büyük ölçüde zarar göreceği düşünüldüğünde büyük kıtlıkların yaşanacağı ortadadır.
Son yıllarda insan etkinlikleri ile küresel ısınma arasında doğrudan bir ilişkinin varlığını kanıtlamaya yönelik birçok araştırma yapılıyor. İnsanların çeşitli faaliyetlerinin küresel ısınmaya katkısı ise şöyle hesaplandı: Enerji kullanımı %49, Endüstrileşme %24, Ormansızlaşma %14, Tarım %13.
Dünya Meteroloji Örgütü’nce 1979’da düzenlenen Birinci Dünya İklim Konferansı belki de bu hassas konuya uluslararası düzeyde dikkat çeken ilk toplantı oldu. Bunu birçok toplantı ve konferans izledi. 1992’de Rio’da gerçekleştirilen yerküre zirvesindeyse iklim değişikliklerine neden olan sera gazları salınımını azaltmaya yönelik eylem stratejilerini ve yükümlülüklerini düzenleyen BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS) imzaya açıldı ve sözleşme 184 ülkenin katılımıyla 1994’de yürürlüğe girdi.
Küresel sera gazları salınımı 2000 sonrasında azaltmaya yönelik yasal yükümlülük girişimleri ve hedefleriyse, İDÇS Taraflar Konferansının 1995’te Berlin’de ve 1997’de Kyoto’da yapılan toplantılarında gündeme geldi. Kyoto Protokolü’ne göre, İDÇS’ye taraf gelişmiş ülkeler, insan kaynaklı karbondioksit eşdeğer sera gazı salınımlarını 2008-2012 döneminde 1990’daki düzeylerin ortalama %5 altına indirmeyi kabul ettiler. ABD için belirlenen salınım azaltma yükümlülüğü %7 idi.
Dünya nüfusunun yirmide birini oluşturan ABD, her yıl atmosfere yayılan karbondioksitin dörtte birinden fazlasından sorumlu. Ne var ki, ABD daha sonra, ülke ekonomisinin çıkarlarına zarar vereceğini öne sürerek protokole taraf olmayacağını bildirdi. Şubat 2005’te Rusya Federasyonu’nun da onaylamasıyla Kyoto Protokolü yürürlüğe girdi. Aralık 2005’te Kanada’nın Montreal kentinde iki hafta süren ve iklim değişikliğiyle mücadeleye 2012’den sonra da edilmesi için anlaşma sağlamayı hedefleyen BM Koferansı’nda, ABD’nin katılımı olmaksızın bu yönde garı resmi bir anlaşma sağlandı.
Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri deniz kıyılarındaki 60 km’lik alanda yaşıyor. Yapılan bazı tahminlere göre 2100 yılına kadar deniz su seviyelerindeki artış 40 ile 65 cm arasında olacaktır. Bu durumda adalarda, kıyı şeritlerinde, kıyı nehirlerinde ve nehir yataklarında yaşayanlar ile birlikte balıkçılık ve kıyılarda turizim tesisi işleten ve tarım yaparak geçimini sağlayanlar, yerleşim ve geçim alanlarını kaybedeceklerdir. Bengaldeş, Hollanda ve Mısır gibi ülkeler büyük zarar görecek ülkelerin başında yer almaktadır.
Tabii ki Kıbrıs’ın da bundan etkilenmesi kaçınılmazdır. Küresel ısınmaya etkimiz çok minimum düzeyde olsa da bu global felaketin önemli ölçüde etkileyeceği ülkelerden birisiyiz. Artık kendi çevresel sorunlarımızı bir kenara bırakarak tüm çabamızı küresel ısınmadan nasıl korunacağımıza yöneltmemiz gerekiyor. Birçok dünya ülkesi küresel ısınmanın kaçınılmaz olduğunu kavrayarak, bu durumdan en az etkilenmenin nasıl mümkün olacağının hesaplarını yaparken, bizler de bir ada ülkesi olarak bu felaketten en fazla etkilenecek ülkelerden birisi olarak bu konuda gerekli tedbirleri almalıyız.
Küresel ısınmanın etkileri ülkemizde her geçen yıl daha fazla hissedilirken, bizler yatırımları kıyı bölgelerinden uzaklaştırmanın yollarını aramalıyız. Özellikle Annan planı ile birlikte artan inşşat sektörünün kıyı bölgelerinde yerleşimi artırdığı düşünüldüğünde ve nüfusumuzun büyük kısmının kıyı bölgelerde yaşadığı, en önemli tesislerimizin bu alanlarda yer aldığı düşünüldüğünde tablo bizler için kararmaktadır.
Ekoloji
-
Ekosistem hizmetleri
-
Biyoremediasyon Nedir ? Biyoremediasyon Teknikleri Nelerdir ?
-
Enerji Bağımsızlığı Nedir ?
-
İklim Araştırmaları
-
Sera Etkisi - Atmosferdeki karbondioksitin sera gazı etkisindeki yeri nedir?
-
CO2 Salımları
-
İklim Bilimi - İklimi Nasıl Değiştiriyoruz
-
Ağır Metallerin Sağlık Üzerine Etkileri
-
Küresel Isınmanın Sonuçları
-
Asit Yağmurlarının Çevre Üzerine Etkileri
-
Tür Çeşitliliğinin Korunması
-
Biyolojik Mücadele Kavramı
-
Atık Suların Kullanım Alanları
-
Sera gazı ile küresel ısınma arasında nasıl bir ilişki vardır? Kaynak: Sera gazı ile küresel ısınma arasında nasıl bir ilişki vardır?
-
Canlı Türlerinin Yok Olmasının Doğal Dengeye Etkisi