KÜRESEL ISINMANIN BALIKÇILIĞIMIZA YANSIMALARI
Küresel ısınmanın; ülkemizi üç taraftan çeviren ve birbirinden farklı ekolojik ve hidrolojik yapıya sahip denizlerimiz üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı değişimlerin balıkçılığımıza ve dolayısıyla ekonomimize yansımalarını irdelerken; öncelikle söz konusu denizlerin okyanuslarla olan bağlantılarını üç temel yaklaşımdan hareket ederek değerlendirmemiz mümkün olacaktır.
1- Akdeniz –Kızıldeniz -Hint okyanusu bağlantısını oluşturan Süveyş kanalının soruna etkisi veya teknik anlamda lesepsiyen göç;
2- Akdeniz-Türk boğazları ilişkisi;
3-Karadeniz–Akdeniz arasındaki hidrolojik ve ekolojik ilişki;
Akdeniz’deki ekolojik ve hidrolojik değişiklikler, bir taraftan Cebelitarık boğazı ile Atlas Okyanus’u, diğer taraftan Kızıldeniz’deki Süveyş Kanalı ile de Hint Okyanusu’nun etkisi altındadır. Zira; 1869 yılında açılan ve 163 km uzunluğunda, 15 metre derinliğinde ve 365 m genişliğindeki Süveyş kanalı yoluyla bir çok tür Hint Okyanusundan Akdeniz’e girmektedir. Halen Akdeniz’de bulunduğu bilinen 650 balık türünden 300 tanesi Kızıl deniz kökenli olup, 56 farklı familyadan 90 tanesinin havzanın yeni müdavimlerinden olduğu tespit edilmiştir. Bunlardan 59 türünün de Süveyş kanalı yoluyla Akdeniz’e girdiği anlaşılmıştır. Ülkemiz sularında tespit edilen Hint okyanusu kökenli balıkların sayısı şimdiden 30’un üzerinde olup; bunların arasında ticari değere sahip olanlar balıkçılarımızca avlanmaktadır. Sadece İskenderun körfezinde avlanan ticari türler toplam avın % 20 sini oluştururken, bu oranın yakın zamanda artması beklenmektedir. Daha doğrusu yeni balık türlerinin Akdeniz’e girmesi zamanla balık avcılığında değişimlere neden olmuştur. Çünkü; avın kompozisyonu değişmiş, Hint okyanusu kökenli, çok renkli bir çok yeni ve ticari değeri olan tür avlanır hale gelmiştir. Doğu Akdeniz’de görülen bu balık türlerindeki değişme ve yeni gelen türlerin tüketici açısından önemi ise lezzetteki farklılıktır. Bir çok tatil köyünde yenilen bu renkli balıklar geleneksel tatları aratmakta, çoğu kez kimse yediği balığın Hint okyanusunun sıcak sularından geldiğini ve ne olduğunu bilmemektedir. Bütün bu türlerin doğu Akdeniz’e girmeleri ve koloni oluşturup yerli türlerle alan rekabeti yapmalarının ana nedenlerinden biri; Akdeniz’deki su sıcaklığının artışı ve bunun sonucunda da Akdeniz’de görülen tropikalleşme belirtileri ve bu tropikalizasyonun da bütün havzayı etkilemiştir. Daha şimdiden, tropikal türlerden olan ve katil yosun olarak bilinen Caulerpa Taxifolia türü yosun ile bir çok balık havzada başarılı bir şekilde gelişmekte hatta alan kazanmaktadır. Çünkü Batı Akdeniz’de son 10 yılda yüzey suyu sıcaklık artışı + 0.2 derece olup, bu durum 13 derecelik sabit bir sıcaklıkta yaşamaya alışan derin deniz balıklar için tehdit oluşturmaktadır. Sıcak denizlerin özelliğini taşıyan Akdeniz’in yüzey sıcaklığı kış aylarında her zaman 20 derece, yaz aylarındaki yüzey sıcaklığı da 28-29 derecedir. Öte yandan Doğu Akdeniz batıya göre her zaman daha sıcak bir bölgedir. Batı Akdeniz’de dip sularındaki sıcaklık 1960 tan beri 0.12 derece yükselmiştir. Buna karşın Doğu Akdeniz’deki deniz suyu yükselmesi 1992 den beri ortalama olarak 12 cm.dir. Akdeniz’deki bu sıcaklık artışları sadece balıklar ve omurgasız türler için değil bir çok göçmen tür için de tehlikelidir. Bu değişimin devam etmesi halinde sıcaklık artışına duyarlı olan veya dar sıcaklık aralıklarında üreme yeteneğine sahip denizel türlerin üreme dönemlerinin değişmesi ve dağılım alanlarının alt üst olması kaçınılmazdır. Son yıllarda Orta Akdeniz ve Ege denizi’nde de görülen yumuşak mercanların (Gorgonlar) ölümü de küresel ısınmayla ilgilidir. Soğuk suya yatkın bu türlerde yüzey sularının termoklin tabakasının altına inmesiyle gorgonların ölüm görülmektedir. 12.000 den fazla deniz canlısının bulunduğu Akdeniz’de bunların kaç tanesinin ve hangi türlerin küresel ısınmadan ve deniz suyu yükselmesinden etkileneceğini kestirmek şimdilik çok zordur. Kaldı ki 6 milyon yıl önce Miyosen denilen dönemde Akdeniz'in seviyesinde düşme olmuş ve bunun sonucunda çok tuzlu ortamlarda tuza dayanıklı türler yaşarken, bir çok tür de izole olarak kalmış yada yok olmuştur. 1 milyon yıl sonra ise Pliosen döneminde Atlantik okyanusunun canlıları Cebelitarıktaki jeolojik engelin ortadan kalkmasıyla tekrar Akdeniz’e geçmişlerdir. Deniz suyu seviyesindeki değişimler; Akdeniz’deki uzun ve geniş plajların supralitoral veya serpinti zonu ile med-cezir bölgesindeki (Mediolitoral) türleri daha fazla etkileyeceği muhtemeldir. Bu canlıların arasında kumsalları üreme alanı olarak kullanan yada yumurta bırakan deniz kaplumbağası gibi türlerin üreme alanları plajların yüzey alanlarının azalmasıyla tehlike altına girecektir. Akdeniz’de deniz suyu seviyesindeki yükselmeler sesil ve sedenter türleri hareket edemediklerinden dolayı daha fazla etkilerken; balık gibi aktif yüzücü türleri adaptasyon yeteneği nedeniyle daha az etkileyecektir.
Denizlerde yaşayan canlılar özellikle de belli indikatör türler küresel ısınmada belirteç görevi görürler. Balık toplulukları oşinografik ve çevresel değişiklikleri gösterme de önemli bir işlev görür. Su sıcaklığı balık türleri için yaşam alanı ve üreme gibi temel etkenleri belirleyen bir faktördür. Balıklar larva ve juvenil denilen ergin öncesi safhalarında su sıcaklığının değişmesine karşı oldukça duyarlıdır. Bu nedenle deniz ve nehir arasında göç eden balıkların bu olumsuzluktan etkilenmeleri kaçınılmazdır. Akdeniz’de yaşayan ve Karadeniz ve Marmara da 20 yıl önce nadir görülen Sardalya, Kupes ve Salpa gibi balıkların bu denizlerde sıkça görülmeye başlanması; hatta İğneada gibi Batı Karadeniz’de avcılığına başlanması deniz suyu sıcaklığının artışıyla ilişkilendirilmektedir. Yine, Thallossoma pavo (Gün balığı) türü balıkların artık Marmara Denizi’nde de görülmesi, dağılımının Akdeniz’in güneyinden daha kuzeye çıkması küresel ısınmasın etkileriyle açıklanmaktadır. Termofilik olarak adlandırılan (sıcağı seven) Arbacia lixula denilen bir tür deniz kestanesinin Kuzey Ege ve Marmara denizinde yoğun olarak görülmeye başlanması bu denizlerdeki faunal değişimin öncüsü olarak değerlendirilmektedir. Diğer yandan, Karadeniz’in Akdenizleşmesi süreci devam etmektedir. Bilindiği gibi, Akdeniz -Karadeniz bağlantısı son 6.000 yılda tekrar sağlanmış ve Akdeniz kökenli türler bu denize girmişlerdir. Bu dönemde bu günkünün aksine Akdeniz’in su seviyesi daha yüksekti. Bu giriş günümüzde de devam etmekte olup; buna Mediteranizasyon (Akdenizleşme) denmektedir. Akdeniz’den Karadeniz’e geçen türlerin temel özelliği yüksek tuzluluk ve sıcak sularda yaşamasıdır. Örneğin Mıgrı, Baraküda, Peygamber balığı gibi balık türlerinin bu denize girmesi termofilik türlerin dağılımının genişlemesi ve bununda sebebinin havzanın su sıcaklığındaki yükselmeyle ilişkilendirilmektedir. Karadeniz’in Akdenizleşmesinin hızlanması bir çok yeni türün bu denize girmesi ve besin zincirini değiştirmesi olasıdır. Örneğin Hamsi ve Çaça gibi balıklar planktonlarla beslenerek daha fazla organik maddenin dipte çökmesi yani H2S oluşmasına engel olur. Bu sisteme yeni giren balıklar bu dengeyi bozarsa H2S tabakasının yükselmesi kaçınılmaz olabilir. Bu haliyle Akdeniz ve Karadeniz arasında biyolojik koridor, barier ve aklimizasyon görevi gören Türk boğazlar sisteminin bu görevlerinden aklimizasyonun yerini adaptasyonun alacağını söylemek mümkündür. Ayrıca , Hint Okyanusundan Akdeniz’e geçen türlerin geçişini sağlayan Süveyş kanalının yaptığı görevi İstanbul boğazı’nın yapıp yapmayacağı veya bunu etkileyen faktörlerin ne olduğu henüz bilinmemektedir. Zira; yüzey suyundaki tuzluluğu % 040 olan Akdeniz’den; yüzey suyu tuzluluğu daha düşük olan Ege (% 038), Marmara (% 020), ve Karadeniz’e (% 018), Akdeniz kökenli türlerin girişi hızlanacaktır. Böylece Zoocoğrafya ve teorik ekolojinin konuları gündeme gelerek; bu durum dış çevredeki değişimin hızına kalıtsal olarak yetişemeyen türlerin kaybolmasına yol açacaktır. Diğer yandan, küresel ısınma nedeniyle okyanuslar ve denizlerdeki ana taşıyıcı akıntılarda değişimler görülmekte; bunun Akdeniz ve Karadeniz arasındaki akıntı sistemine yapacağı etki de dikkate değer bulunmaktadır. Çünkü Akdeniz’den Karadeniz’e çıkan yüksek tuzluluklu ve sıcak alt akıntı ile Karadeniz’den gelen daha hafif ve az yoğun bir üst akıntı deniz canlılarının dağılımını ve göçlerini düzenlemektedir. Deniz suyu sıcaklığının artışı Termofilik balık türlerinin Karadeniz’e geçişleri ve girişlerini etkileyeceğinden bu yeni bir lesepsiyen göçe benzetilmektedir. Kaldı ki Akdeniz’in aksine Karadeniz’de bunu önleyebilecek deniz çayırları v.s de yoktur. Dolayısıyla Karadeniz biyolojik istilaya açık olup, bu durum av kompozisyonu ve balık türlerini de değiştirerek artırıp, aynı zamanda avlanan balık miktarını da değiştirecektir. Bu ise yüzyıllardır geleneksel hale gelmiş Karadeniz balıkçılığının değişime uğraması demektir. Ancak, küresel ısınma Karadeniz’de en fazla H2S tabakasının değişmesi ve yükselmesiyle fark edilmekte, çünkü Akdeniz’den gelen sular daha sıcak olacak, Karadeniz’de bu dengeyi sağlayan tatlı su girdisiyse sıcaklık artışıyla hem azalacak hem de sıcaklık ve yoğunluk ara tabakası yükselecektir. Bu ise anoksik tabakanın yükselmesini sağlayacaktır. Bu tabakanın yükselmesi ise zaten hacimsel olarak sadece % 7' lik bir alanı deniz canlılarının beslenme ve üremelerine uygun olan alanın azalması demektir. Bu da Karadeniz gibi kapalı bir denizdeki su yenilenmesinin, izole ve genetik değişimin az olduğu bir deniz için kaos demektir. Karadeniz’deki deniz suyu seviyesinin yükselmesi veya su sıcaklığının artışı soğuk su seven mersin balığı ve alabalık başta olmak üzere bir çok balık türünü de olumsuz etkileyecektir. Küresel ısınmaya bağlı olarak Karadeniz’in ısınması ve dolayısıyla, değişen atmosferik ritm nedeniyle de yağış rejiminin değişmesi sonucu, denize ani besleyici yüklerin girmesine ve bunların mevsimsel plankton patlamalarına dönüşmesine neden olacaktır. Sorun günümüzde yaşandığı gibi tüketiminden fazla gelişen planktonik organik maddelerin dibe yığılması ve bunların denizel sülfatları kullanarak parçalanmaları ve deniz ortamında sülfatların sülfürlere indirgenmesiyle canlı yaşamın dar bir kuşağa hapsedilmesidir. Gerçektende küresel ısınma sonucu deniz suyundaki organik bileşiklerin sentezlenmesi daha kolay olacaktır. Muhtemelen daha da ısınan su planktonik üretimin artmasıyla sonuçlanacaktır. Zaten fazla olan ve daha da artan planktonik kütle tüketilemeyecek ve çökmek amacıyla deniz tabanına doğru harekete geçerek denizde oksijeni kullanarak parçalanacağından oksijen tüketimi artacak ve oksik zon 200 metreden belki de 150 metreye veya şimdikinden daha yukarı doğru harekete geçecektir. Diğer taraftan Türkiye kıyılarındaki uzun dönemli deniz seviyesi değişimleri için kullanılan ölçüm ( Mareograf) istasyonları yeterli olmamakla birlikte, mevcut verilere göre deniz seviyesinde yılda 4-10 mm lik artışın olduğu görülmektedir. B u yükselme kıyısal ekosistemde başta erozyon olmak üzere tuzlanma ve diğer değişim ve tahribatlara yola açacaktır. Çünkü, deniz seviyesi ne kadar yükselirse onun 100 katı kadar bir uzaklıktaki sahil erozyona uğramaktadır. Özellikle dalga etkisindeki sprey zonu olarak bilinen alanlarda yaşayan deniz yosunlarının ve bunlarla birlikte yaşayan omurgalı ve omurgasız canlıların su seviyesi yükselmelerinden etkilenmeleri kesindir . Bu yosunların başta eklembacaklı, kabuklu ve balıklara yaşam alanı oluşturması ve bunun zamanla yok olarak besin zincirini temelden etkilemesi kaçınılmazdır. Ancak burada bunun ne zaman olacağı ve türlerin bu ekolojik değişimlere karşı hangi adaptif yeteneklerini geliştirecekleri de ayrı bir inceleme konusudur. Doğal olarak, Karadeniz’deki bu hidrolojik değişimler akıntılarla taşınan pelajik göçmen balıkların yumurtalarının dağılım alanını ve derinliğini değiştirecektir. Örneğin ilk baharda Karadeniz’e çıkan göçmen pelajik balıkların yumurtlama ve dağılımları yeniden araştırılmalıdır. Sulak alanlarda ki su seviyesi yükselmeleri ise yeni türlerin bu alanlara girmesi ve yerli türlerle yenilerin mücadelesine sahne olacaktır. Nihayet, deniz suyunun ısınması sonucunda yüksek sıcaklıkta yaşayan bakterilerin artması ve bunların hastalık oluşturma kapasiteleri daha da artacaktır. Belki de, küresel anlamda bir salgın olasılığı muhtemeldir. Küresel ısınma denizlerde yapılan balık yetiştiriciliği için tehlikelidir. Çünkü su sıcaklıklarının artması özellikle yazın daha fazla hastalık demektir. Bunun için üretimde daha fazla aşı ve kimyasal madde kullanma zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Küresel ısınma ve Tropikalizasyon etkisiyle Akdeniz’e ve Karadeniz’e giren türlerin sayıları ve diğer özellikleriyle ilgili bir veri bankasını oluşturulması gerekir. Ayrıca, gelecek dönemdeki gelişmelerle ilgili doğru tahminler yapılmasını sağlar. GOOS olarak bilinen ve UNEP-IOC-UNECSO tarafından yürütülen (Deniz suyu yükselmeleri izleme ağı) çalışmalarının takip edilmesi ve bu konuda etkin çaba göstermemiz gerekmektedir. Bu ise deniz araştırmalarına verilen maddi katkı ve yetişmiş eleman sağlanmasıyla olabilir. Oysa, ülkemizde deniz araştırmaları için ayrılan bütçe bir marinada ki mütevazı bir yatın fiyatı kadar bile değildir. Ülkemizde kurulan Maregraf istasyonların sayısı artırılmalı bunlardan elde edilen veriler bilim adamlarının ulaşabileceği şekilde düzenlenmelidir. Özellikle Karadeniz’deki veri eksikliği giderilmeli, deniz suyu yükselmelerine karşı kıyısal alanlardaki yerleşim yerlerinin planlaması yeniden yapılmalı, ayrıca erozyon ve su yükselmeleri için tedbir alınmalıdır. Bu amaçla , uzun dönemli ve gerçekçi afet yönetim planlarının yapılması zorunludur. Küresel iklim değişikliğini incelerken bunların ekonomik ve teknolojik sebeplerini göz ardı edilmemelidir. Çünkü sorunun başlangıcı sanayii devriminden bu yana % 30 ‘un üzerindeki C02 artışıyla ilişkilidir. O halde, mevcut kapitalist üretim ilişkileri ve araçlarının sorgulanması gerekir. Artık, insanlığın klasik üretim ilişkilerini değiştirecek yolları arayıp bulması gerekmektedir. Küresel iklim değişikliği; emperyalist üretim biçimi ve süreçlerinin 200 yıllık sonucu olduğuna göre, bu süreçlerin yeniden değerlendirilmesi ve insanlığın mutluluk ve refahına göre dizayn edilmesi gerekir.
kudretulusoy.blogcu.com
BİYOLOJİ ÖDEV YARDIM
-
Mercanlar ve Mercan resifleri hakkında bilgi
-
Kulak Nedir? Kulağın Yapısı ve Görevleri Nelerdir?
-
Göz nedir ? Gözün görevleri nelerdir ? Canlılarda göz ve görme organı
-
Boğaz nedir ? Boğazın kısımları nelerdir ?
-
Omurga, columna vertebralis nedir ? Görevleri nelerdir ?
-
Doğal gübreler nelerdir
-
Kimyasal (yapay) gübreler nelerdir
-
Kortizol Nedir
-
Semantik Nedir ?
-
Karasal Ve Sucul Biyomların Özellikleri Nelerdir ?
-
Kaç çeşit biyom vardır
-
Bitki Ve Hayvanların Yeryüzündeki Dağılımını Etkileyen Faktörler Nelerdir?
-
Bitkisel dokular hakkında bilgi
-
Ekosistemde besin zinciri ve besin ağının önemi nedir ?
-
Genetik Algoritmalar