Makilikler Çalı Çırpı Topluluğu Değildir
Bir varlık hakkında doğru karar verebilmek için, önce o varlığı tanımamız gerekir. Bu varlık, canlı da olabilir, cansız da; insan da olabilir, başka bir cisim de. Bu genel kuralı, makilikler için de uygulayalım ve "Maki nedir? Makilikler ne iş yapar?" onu yakından tanıyalım.
Maki; Akdeniz iklim kuşağına özgü; çoğu her mevsimde yeşil yaprak taşıyan (her dem yeşil), boyları 1,5-4.0 metre kadar olabilen çalı ve ağaççıklara verilen isimdir. İtalyanca macchia sözcüğünden gelir. ABD'nin Kaliforniya eyaletinde, maki için, İspanyolca kökenden gelen chaparral (şaparal) sözcüğünü kullanırlar. Maki bitki türlerinin yetiştiği alanlara da makilik adı verilir. Makilikler; Akdeniz çanağında, ABD'nin Kaliforniya eyaletinde, Şili ve Güney Afrika'nın batı sahilleri ile Avustralya'nın güney sahillerinde görülen; kendine özgü türleri bulunan bitki topluluklarıdır. Makilikler, sanıldığı gibi, çalı çırpı topluluğu değildir. Peki, nedir bu makilikler?
Makilikler, biyolojik çeşitliliğin anasıdır
Makiliklerde bazıları odunsu, bazıları da otsu olmak üzere çok çeşitli bitki türleri bulunur. Maki türlerinden bazıları kayalıklar üzerinde ve kurak yamaçlarda yetişirken, diğer bazıları da vadi tabanları ve akarsu boyları gibi nispeten nemli ve sulak ortamlarda yetişir. Başka bir deyişle, makiliklerde; toprak derinliği, toprak nemi ve toprak besin elementleri bakımından çok farklı ortamlara uyum sağlamış yüzlerce çeşit bitki türü bulunur. Makilikler, tıbbi değeri olan ve aromatik (hoş kokulu) pek çok bitki türü bakımından da oldukça zengindir.
Makilikler; tek bir bitki türünün geniş alanlarda egemen olduğu değil, küçük bir alanda bile birçok bitki türünün iç-içe ve koyun koyuna yaşadığı yerlerdir. Boy boy sarmaşıklar ve yaban asmaları, birbirlerine ve hemen yanındaki çalı ve ağaçlara dostça sarılarak yaşarlar. O nedenle makiliklerde birbirine girmiş, aralarından yürünemeyecek derecede oldukça sık bir bitki örtüsü vardır. Örneğin 100 m2'lik sınırlı bir alanda bile, yüzlerce çeşit bitki ve hayvan türü bulunabilir.
Makilikler, türler arası rekabetin en düşük, mevcut doğal kaynakları paylaşmanın ise en etkin olduğu, her türün kendine bir yer bulabildiği alanlardır. Böyle bir paylaşım ve etkileşim ortamında maki bitkileri, maki komünitesi denilen ve Akdeniz iklim kuşağına özgü bir bitki birliği oluştururlar. Birçok bitki ve hayvan türü, yaşaması için gerekli ortamı ancak maki bitkilerinin yetiştiği maki komüniteleri içinde bulur ve ancak bu ortamda gelişip çoğalabilir. Bu nedenle makilikler endemik türler (yeryüzünde yalnızca belirli bir alanda yetişen, başka hiçbir yerde yetişmeyen türler) bakımından oldukça zengindir. Bazı maki türleri ise geniş alanlarda - ama o alan içindeki ancak belirli noktalarda (habitatlarda) - oldukça az sayıda bulunurlar. Bu gibi türler, habitat istekleri bakımından özelleşmiş, bu nedenle de nadir bulunan türlerdir. Bu bakımdan makilikler, sadece endemik türler açısından değil, nadir türler açısından da zengin alanlardır.
Maki türlerinin çoğu, erken ilkbahardan itibaren bol çiçek açarlar. Bu çiçekler; birçok kuş, arı ve böcek türleri için nektar (balözü) üretir. Başka bir mevsim gelince bu çiçekler meyve ve tohum olarak gelişirler. Makiliklerde üretilen meyve ve tohumlar, yine aynı şekilde birçok başka böcek, karınca, kuş ve memeli hayvan türleri için geçim ve beslenme kaynağı olurlar. Makiliklerdeki birçok bitki türünün yaprak, çiçek ve meyvelerinden insanoğlu da doğrudan ya da dolaylı yollarla değişik yararlar sağlar. Makiliklerde o kadar çok tohum oluşur ki, bu tohumlardan oradaki kuşlar ve diğer canlılar tarafından tüketilmeyenler toprakta birikir. Daha sonraki yıllarda kullanılmak ya da çimlenmek üzere, toprakta "tohum bankası" olarak beklerler. Bir yangından hemen sonraki aylarda makiliklerin önce fidecik ve filizlerle, sonra da rengârenk çiçeklerle dolması, toprakta bekleyen bu tohumlar ve toprak altında korunmuş olan kökler ve yumrular sayesinde olmaktadır.
Makilikler; toprağı besler, süsler ve zenginleştirir
Maki bitkileri kurak bölge bitkileri olduğu için, bunların kökleri toprağın derin tabakalarına kadar gidebilme yeteneğine (genetik yapısına) sahiptir. Oldukça derinlere kadar inebilen kökler, orada tutsak kalmış besin elementleri emerek, önce gövdesine ve sonra da yapraklarına taşır. Bir bakıma maki bitkileri, başkalarının kolayca ulaşamayacağı derinliklerden maden çıkaran madenciler gibidir. Maki kökleri, derinlerde bir iş görmeden bekleyen mineral besin elementlerini toprağın üstüne çıkarırlar. Toprağın üstüne çıkan besin elementleri, yapraklar dökülünce tekrar toprağın üst tabakalarına döner ve orada sıkı bir şekilde örülmüş diğer bitki kökleri tarafından kolayca alınıp kullanılır. Böylece toprağı derin alt tabakalarında işlevsiz bekleyen mineral besin elementleri, maki kökleri sayesinde besin döngüsü çarkına girmiş, devamlı kullanılabilir hale gelmiş ve toprak zenginleşmiş olur.
Toprağı sıkı bir şekilde örten maki bitki örtüsünden dökülen bitki parçaları ve diğer canlı dokuları, toprak yüzeyinde bol miktarda organik madde tabakası oluştururlar. Bu organik maddeler çürüyünce toprağı ıslah eder ve besin elementi bakımından zenginleştirir. Ayrıca bu çürüntü tabakası; pek çok böcek türü yanında, yöreye özgü (ve bazıları ekonomik önemde olan) pek çok mantar türünün de beslenmesine, gelişmesine ve nesillerinin sürdürülmesine ortam hazırlar. Makiliklerde, sadece endemik ve nadir bitki türleri değil; maki komünitesine özgü besin zinciri içinde orada yetişen değişik bitki ve hayvan türlerinin çürüntü tabakasından geçinen (ve bu arada toprağın verimli hale gelmesini sağlayan) pek çok böcek, salyangoz, solucan, bakteri ve mantar türleri de bulunmaktadır.
Makilikler, birçok hayvan türünün yem ve gıda deposudur
Makilikler, sadece bitki türleri açısından değil, değişik hayvan türleri (fauna) açısından da zengindir. Makilik alanları sadece bazı çalı ve ağaç türlerinin bulunduğu sade alanlar olarak görmemeliyiz. Her ne kadar, makiliklere ilk bakışta sadece belirli bitki türlerini görsek de; eğitimli ve bilgili bir göz; makiliklerde pek çok başka canlı türünün de barındığını görür. Makiliklerde; çalılıklar ve ölü-örtü tabakaları arasında, oyuklarda, taş ve toprak altlarında gizlenen binlerce böcek ve hayvan türü de yaşamaktadır. Bunlar ancak, yaşama alanlarına "tecavüz eden" canlılar oradan uzaklaşınca, çoğu da gece vakti (gececil canlılar) ortaya çıkarlar. Bu türlerin bir bölümü, maki bitkilerinin ürettiği yaprak, filiz, çiçek, meyve ve tohumlarla beslenirler; bunlar otçul canlılardır. Makiliklerdeki türlerin diğer bir bölümü de etçildir; yani ot beslenen canlıları yiyerek geçinirler. Makiliklerde üretilen yaprak, çiçek, meyve ve tohumlar; yöreye özgü pek çok hayvan türünün (örn., kınalı keklik, alageyik...) besin kaynağını oluşturur. Akdeniz sahillerinde ekim-aralık ayı arasında bal arılarının ürettiği "püren balı", Erica (funda) denilen bir çalı bitkisinin çiçeklerinden derlenir. Maki bitkileri; yapraklarının her dem yeşil olması nedeniyle, özellikle kış mevsiminde başka otların ve yaprakların bulunmadığı zamanlarda, otçul hayvanlara (ister evcil, isterse yabanıl olsun) yiyecek kaynağı olarak hizmet verirler.
Bazı göçmen kuşların konaklaması, beslenmesi, barınması, kısaca neslini sürdürmesi için sulak alanların oldukça önemli olduğu, yaygın olarak bilinir. Tıpkı sulak alanlar gibi, Akdeniz bölgesindeki makilikler de bazı göçmen kuşların konaklaması, beslenmesi ve barınması için son derece önemlidir. Örneğin, kuzey bölgelerden kışı geçirmek için gelen ve Bern sözleşmesine göre kesin koruma altında bir tür olan kızıl-gerdan kuşu (Erithacus rubecula), kış aylarında makiliklerde yaşar; ağırlıklı olarak böcek ve meyvelerle beslenir. Makiliklerin yok olması, kızıl-gerdan ve onun gibi pek çok başka yerli ve göçmen kuş türünün (ve diğer canlıların) neslinin tükenmesine yol açabilir.
Makilikler, yalnızca hayvanlar için değil, insanlar için de önemlidir. Türlü türlü böğürtlenler, yaban üzümleri, yabani meyveler (örn.; mersin, defne, sandal, zeytin, keçiboynuzu), değişik zehirsiz mantar türleri, orkideler, çay ve rahatlatıcı ilaç olarak kullanılan değişik otsu bitki türleri; yoksul orman köylerindeki yerli halka da gelir kaynağı olmaktadır. Makilikler ayrıca, genetik kaynak olarak kullanılabilecek çeşitli canlı türlerini de barındırmaktadır.
Maki türlerinin çoğu otlatma baskısına uyum sağlamıştır
Otçul hayvanlar bir maki bitkisi üzerinde beslenirken, bitkinin tamamını değil, en uçtaki taze sürgünlerini yerler. Bitki kaçamadığına göre, bu hayvanlar bitkinin tamamını neden yiyip tüketmez? Çünkü maki bitkilerinin çoğunda otlatmaya karşı özel savunma mekanizmaları vardır. O mekanizmalar ya fiziksel ya da kimyasal özellikli olabilir. Örneğin, fiziksel mekanizmaların başında gövde ve dallar üzerindeki dikenler gelir. Bazı maki bitkilerinin yaprakları dikenli, bazılarının yaprakları da tüylü olur. Bundan başka, birçok maki bitkisinin dalları oldukça sıktır. Bu dikenler, tüyler ve sık dallar; yaprakların ve yeni sürgünlerin hayvanlardan korunmasını sağlar. Hayvanlar, dikenli, tüylü, sık dallı bir bitkinin yaprak ve sürgünlerini yerken güçlük çekerler. Kolay ulaşılabilen ve dikensiz kısımlardaki bitki organlarını yedikten sonra o bitkiden uzaklaşırlar. Bitkinin geri kalan kısmından, her yıl, hem de tetiklenmiş olarak daha çok sayıda ve çatallanmış halde yeni sürgünler çıkar. Böylece bitki, gelecek mevsimde hem daha sık dallı olarak büyür, hem de kendisini tamamen yenilip tüketilmekten korumuş olur.
Maki bitkilerini hayvanların saldırısına karşı koruyan kimyasal mekanizmalar da vardır. Birçok maki bitki türünün yaprak, meyve ve gövdelerinde alkoloidler, taninler, terpenler, reçineler gibi değişik kimyasallar bulunur. Bir otçul hayvan, yediği dal ve yapraklarla birlikte, istese de istemese de midesine bu kimyasalları da alır. Ancak, hayvan, bu kimyasalları içeren bitki parçalarını bir süre yedikten sonra yutkunma ve sindirim güçlüğü çekmeye başlar. Bir önlem olarak aynı bitki türü üzerinde beslenmeyi durdurur. Ayrıca, alkoloidli bitkileri belirli bir miktarın (ve dozun) üstünde yiyen bir hayvanın zehirlenmesi olasılığı da vardır. Örneğin, bir maki bitkisi olan zakkum (Nerium oleander) bitkisinin yaprak, çiçek, meyve ve dalları oldukça zehirli bir etkiye sahiptir. O nedenle hiçbir hayvan, zakkum bitkisini yemez ve ona zarar vermez. Nitekim "zakkum" adının da "zehir" ya da "ağı" anlamına gelen "zıkkım" sözcüğünden geldiği bilinmektedir.
Makiliklerdeki bitki türlerinin önemli bir bölümü, iklimin kış aylarında da ılıman olmasından yararlanarak kış aylarında bile büyümelerini sürdürerek, otlatmanın olumsuz etkilerini çabuk atlatırlar. Bu özellikleri bakımından maki türleri otlatma baskısına karşı uyum sağlamışlardır.
Maki türleri yangına uyum sağlamışlardır
Maki türleri yangına uyum sağlamışlardır. Bir yangın sırasında bitkilerin gövde ve yaprakları yanarak ölse bile; toprak altındaki organları (birçok türün kökleri, bazı türlerin toprak altındaki gövdeleri, soğanları ve yumruları) ölmez ve canlı doku olarak varlıklarını sürdürürler. Yangından sonraki ilk sonbaharda ve kış mevsimini izleyen ilkbaharda, bu kök ve toprak altı organlarından yeni sürgünler ortaya çıkar. Ayrıca senelerdir toprakta tohum bankası olarak biriken tohumlar; yangından sonra tetiklenerek gür bir şekilde çimlenirler. Çünkü orada yangın sonrası bitki küllerinden arta kalan bol miktarda besin elementi, bol güneş ve mantar, virüs vb. bazı zararlılardan arındırılmış ve gevşemiş bir toprak vardır.
Maki türleri kuraklığa dayanıklıdır
Maki türleri kuraklığa dayanıklı olan türlerdir. Kalıtsal (genetik) olarak maki türlerinin çoğunun yaprakları sert ve kalındır. Buna ek olarak, pek çok maki türünde yaprak yüzeyleri ya mumsu, ya da tüysü bir tabakayla kaplıdır. Ayrıca, maki bitkilerinin yapraklarında havalandırmayı ve su kaybını kontrol eden gözenekler (stomalar), yaprak yüzeyinde birim alanda daha çok sayıda bulunur ve daha etkin biçimde açılıp kapanırlar. Maki bitkilerinin kökleri, gövdesine göre daha hızlı büyür ve toprağın geniş bir hacmini kucaklayarak oldukça derin tabakalara kadar ulaşır. Ayrıca, bu kökler toprak altında geniş bir toprak hacmini kucaklar. Bu nedenlerle maki türleri diğer türlere göre kuraklığa daha dayanıklıdır. Çünkü bu bitkiler özel yaprak yapısı nedeniyle daha az ve daha kontrollü su kaybederler, daha derine ve daha geniş bir alana yayılan kökleriyle daha geniş bir toprak hacminden daha çok su sağlayabilirler. Böylece topraktaki suyu daha etkin alabilir ve daha hesaplı kullanırlar.
Tüm bu özellikleriyle makilik alanlar, özellikle küresel ısınmanın gittikçe ilerlediği ve kuraklığın yaygınlaştığı bu dönemde, genetik kaynak olarak korunması, araştırılması, anlaşılması, model olarak kullanılması ve ders alınması gereken türlerle doludur.
Maki bitkileri, Akdeniz kuşağında kurak geçen yaz aylarında yağmur yağarsa, birkaç damla yaz yağmuru ile yetinirler. Yazın yağmur yağmazsa, insana muhtaç olmazlar; yani insan tarafından sulanmaya gerek duymazlar. Yaz kuraklığı nedeniyle, birçok maki bitki türü, Mayıs - Haziran ayından sonra büyümesini durdurur. Sonbahar yağmurlarının hemen arkasından, vejetasyonda tekrar bir uyanış görülür. Pek çok maki bitki türü kış mevsimi boyunca bile büyümesini sürdürebilir, Mart ve Nisan aylarında en hızlı büyüme evresine erişirler.
Maki türleri arasında peyzaj elementi olabilecek pek çok tür vardır
Maki türleri arasında kış mevsiminin ortasında (Aralık ve Ocak aylarında bile) bembeyaz çiçekleriyle çalılıklara hareketlilik kazandıran bitki türleri vardır (örn., Ak-asma denilen Clematis chirrhosa). Pek çok maki bitki türü değişik çekici özelikleriyle (çekici çiçekleri, meyveleri, gövdeleri, çit bitkisi
yapmaya uygunluğu, vb.) peyzaj elementi olarak kullanılabilecek potansiyele sahiptir. Bunlar arasından zakkum (Nerium oleander) (Mayıs ayından Ekim ayına kadar açabilen çekici pembe çiçekleriyle) peyzaj elementi olarak yaygın kullanıma girmiş bulunmaktadır. Peyzaj için diğer örnekler ezentere türleri (Daphne sp.), sandal (Arbutus andrachne), pırnal meşesi (Quercus coccifera), defne (Laurus nobilis), katırtırnağı (Spartium junceum), kebere (Capparis spinosa), ak-asma (Clematis chirrhosa), püren türleri (Erica sp.), sakızlak türleri (Pistacia sp.), erguvan (Cercis siliquastrum)... Bu bitkilerin birçoğu, insan tarafından sulanmaya ihtiyaç duymadan, yaz ayları kurak geçen (ve sulama suyu sıkıntısı çeken) bölgelerde peyzaj bitkisi olarak kullanılabilecek özellikler sunmaktadır. Ne yazık ki maki bitkilerinin sahip olduğu bu potansiyel, henüz uygulamaya layık oldukları ölçüde konulamamıştır.
Makilikler; toprağı erozyondan, suları da sel olup akmaktan kurtarır
Makiliklerdeki bitki türleri, toprağın değişik tabakalarını kendi aralarında uyumlu bir anlaşmayla paylaşmışlardır. Çalımsı ve ağaççık formda olan bitkiler, ihtiyaç duydukları su ve mineral besin elementlerini daha derin toprak tabakalarından alırken, otsu türler daha üst toprak tabakalarında sık bir kök örgüsü oluştururlar. Bu nedenle makiliklerde, toprağın her bir tabakası, çoğu kez farklı türlerin kökleriyle sıkı sıkıya kucaklaşmıştır. Bu nedenle maki bitki türleri, bir iş-bölümü halinde toprağın her tabakasını koruma altına alarak "toprak ana"sını erozyona kolaylıkla teslim etmez. Öyle ki, toprak üstünde sık bir örtü oluşturan makiliklerde, gökyüzünden belirli bir hızla düşüp gelen yağmur damlaları doğrudan toprağa değil, önce yapraklar üzerine düşerler. Açık alana düşen damlalar da ya ölü-örtü tabakasıyla ya da toprağı sıkı sıkıya saran köklerle karşılaşır; böylece, bu damlalar toprak parçacıklarını yerinden söküp dağıtamazlar. Toprak yerinde kalır.
Maki bitkilerinin kökleri ve orada yaşayan canlılar toprağa süngerimsi bir yapı kazandırır. Makiliklerde zengin yaprak örtüsü, farklı çürüme evrelerindeki ölü organik madde, ölü köklerin ve topraktaki böcek, solucan ve diğer omurgasız ve omurgalı canlı türlerinin toprakta açtığı irili ufaklı tüneller, kanallar ve oyuklar; yağışın yüzeyden akıp gitmesini engeller. Başka bir deyişle yüzeysel akış engellenir. Yağan yağmur, bu tünelleri ve oyukları kullanarak toprağın değişik tabakalarını su ile doygun hale getirir; fazla su da toprağın derinliklerine doğru süzülüp gider ve orada akiferlerde (yer altı su depolarında) birikirler. Bu sular; başka bir yerde ve/veya başka bir mevsimde bir kaynağın, bir pınarın, bir yeraltı suyunun gözü, kaynağı olurlar.
SONUÇ
Makilikler; oldukça çeşitli özelliklere sahip alanlardır. Çeşitli özelliklere, öğelere ve canlı türlerine sahip olan bir doğa parçası, tekdüze yapıda bir doğa parçasına göre daha güzel, daha renkli, daha zengin, daha dirençli, daha istikrarlıdır. Tabiatta ya da doğada çeşitlilik, oradaki sisteme (ekosisteme) direnç ve istikrar kazandıran, güç ve canlılık veren, sistemde barınan canlıların uyum esnekliğini artıran, canlıların nesillerinin sürdürülebilmesi için farklı seçenekler sunan... dinamik bir özelliktir. Bu nedenle türler, o türlerin taşıdıkları genler ve o türlerin yaşadıkları ortamlar korunmalı ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmelidir.
Amaçlanan bir türü korumak için sadece o türün bizzat kendisini korumak yetmez. Onlar, ait oldukları ekosistemlerle birlikte korunmalıdır. Makilikler de, orada barınan türlerle birlikte korunması gerekli olan alanlardan biridir. Çünkü kendi türümüz insan türü dahil, her hangi bir canlı türünün yaşaması (beslenmesi, saklanması, üremesi, yavrularını saklayıp koruması) ve birçok diğer ekolojik olaylar ancak gelişip evrimleştiği kendi doğal ekosistemi içinde gerçekleşir. O doğal ekosistem ortadan kalkınca, diğer olaylar, etkileşimler ve hedef seçilen tür de yavaş ya da hızlı, er ya da geç ortadan kalkar.
Makilikler; su kaynaklarımızın korunmasında ve biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesinde uzun süreli ve hayati önemde etkilere sahiptir. Makiliklere, üzerinden kısa süre içinde rant kazanılacak arazi parçaları olarak bakılmamalıdır. Makilikler; su kaynaklarımızın – yaz ya da kış demeden ve bizden hiçbir ücret talep etmeden nöbet tutan - sadık bekçileri ve biyolojik çeşitliliğin ve biyolojik zenginliklerimizin sigortası olarak görülmelidir. Maki vejetasyonu ve oradaki çalı-çırpı diye nitelendirilen bitki türleri, yüz binlerce yıldan beri, kurak ve sert koşullara uyumun ve güçlüklere dayanıp çözüm üretmenin sembolü ve modeli olarak orada durmaktadır. Yüz binlerce yıldan beri hem insanlarla hem de diğer canlılarla birlikte varlığını sürdürebilmiş olan bu biyolojik mirasımız, insanoğlunun sadece son elli yıldan beri kontrol altına alınamayan kısa süreli çıkarları uğruna yok edilmemelidir. Makiliklerin yok oluşu; insanlığa sağlanan ve bedeli para ile ölçülemeyen uzun süreli ekolojik hizmetlerin yerine getirilememesine yol açacaktır. Bu hizmetlerini sürdürebilmeleri için makiliklerin bizden beklediği tek karşılık, onlara "gölge etmemek", onların "kökünü kurutmamaktır".
Prof. Dr. Kani IŞIK
TTKD Bilim Kurulu Üyesi
Akdeniz Üniversitesi
Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı
Antalya
Botanik Haberleri
-
Araştırmacılar mısırın topraktaki arsenik toksisitesini azalttığını keşfetti
-
Sadece Bitkileri Enfekte Ettiği Sanılan Viroidler Kimdir?
-
Bilim insanları ilk kez en yaygın tropik ağaç türlerini isimlendirdi
-
Kurumaya dayanıklı bitkiler için genom veritabanı yayınlandı
-
Kahverengi Kokarca (Halyomorpha halys) İçin Kamu Spotu Hazırlandı
-
Dünyanın en kötü zararlılarından biri Kaliforniya'ya saldırıyor
-
Leopoldia buseana, Muğla ilinde yeni bir endemik bitki türü keşfedildi.
-
Filipinler'de yeni bir türü bulundu "Cryptocoryne zamboangaensis"
-
Bilim insanları mekanik hasada uygun taze domates tasarladı
-
Orkide Türleri: Renklerin ve Kokuların Dansı
-
Tropik Lezzet ve Sağlık: Ejder Meyvesi, Pitaya Bitkisinin Sırları
-
Bordo bulamacı nedir ? Nasıl uygulanır ?
-
Ülkemiz İçin Yeni Bir Tür "Adıyaman çançiçeği"
-
İstilacı bitki türleri katlanarak artıyor ama kimse kaç tür olduğunu bilmiyor
-
Muğla'da yeni yabani soğan türü keşfedildi