Parazit Vektör Ekolojisi ve İlişkili Faktörler
Sıtma entomolojisini bir düzen içinde incelerken, parazitlerin bulaşımında mutlaka vektörün yaşadığı doğal ekosistemin de etkisinin olduğu gözönüne alınmalıdır.
Bu sistem içinde ana faktörler, parazit, vektör ve konakçıdır. Bu faktörlerin birbirileriyle kesin ilişkileri olduğu gibi, her bir faktöre ait biyolojik ve fiziksel çevrelerinde bu ilişkilerde yeri vardır. Bu bir sistemdir ve bu sistem aşağıdaki gibi basit bir form altında gösterilebilir:
Bu ana faktörler kendi içlerinde de bazı alt bileşenlere ayrılabilir:
Parazit
Türler, soylar, döngü için sıcaklık ihtiyaçları
Vektör
Üreme ihtiyaçları, sıcaklık ve nem, insanlarla ilişkisi, enfeksiyonlara hassasiyeti, beslenme ve dinlenme davranışı, uçuş kapasitesi, mevsimsel dağılımı, kışlama, hayat uzunluğu, insektisitlere karşı davranışı
Konakçı (insan)
Sosyal durum, yerleşim merkezlerinin, su bağlantılarının ve alt yapının kalitesi, tarımsal yapı, populasyon hareketi, bağışıklık,
Fiziksel çevre
Sıcaklık, nem, yağış, rüzgâr, yükseklik, topografya, su durumu, toprak, insektisit kullanımı
Diğer biyolojik faktörler
Predatörler, parazitler, patojenler, genetik
Yukarıda da belirtildiği gibi, herhangi bir alanda sıtma olgusunun varlığı bu faktörlerin tümünün ideal seviyede ve koşullarda olmasına bağlıdır. Sıtma parazitlerini taşıyan vektörün belirli bir alanda olması; ancak, parazitin ortamda bulunmaması ya da bunun tam tersi sıtmanın ortaya çıkmasını engeller. Konuya bu açıdan bakıldığında, sıtma mücadele çalışmalarında, hastalığın yaygın olduğu alanlarda ve yakın çevresinde medikal ve entomolojik mücadelenin birlikte sürdürülmesinde yarar görülmektedir. Ancak, bu mücadele formlarının birbirleriyle bir koordinasyon içerisinde olması ve bilimsel temellere oturması, sıtmanın eradikasyonu açısından kesinlikle şarttır.
Sivrisinekler gibi vektör canlıların, davranışlarını ve yaşam döngülerini etkileyen iki önemli faktör bulunmaktadır. Genetik ve ekolojik değişkenlikler. Benzer genetik yapıya sahip bir populas-yon içerisinde, populasyonu oluşturan bireylerin her biri, ekolojik faktörlere karşı değişik hareket edebilir. Yani, ekolojik ya da çevresel faktörler, bir bakıma, sıtma gibi hastalıkları yayan ve bulaştıran canlılar için, insan ve hayvan sağlığı düşünülecek olursa en önemli sıradadır.
Sivrisineklerin, larva ve ergin evreleri birbirlerinden ayrı iki değişik çevrede geçmektedir. Öte yandan, her iki evrede kendi çevreleri içerisinde değişik ekolojik faktörlerin baskısı altında bulunmaktadırlar. Evrelerin, bulundukları çevreye adaptasyon derecesi, onların mevsimsel ve coğrafi yayılışlarını belirleyen bazı çevresel baskıların denetimi altındadır.
Ekolojik faktörler arasında bazıları çok önemlidir. Örneğin, sivrisineklerin tatlı ya da tuzlu suda veya her ikisinde birden yumurtlamaları genetik faktörlere bağlı olarak kontrol edilir. Konak seçimi de genetik faktörler tarafından belirlenir ama bir konak üzerinde beslenmenin derecesi yerden yere, günden güne değişebilir. Bu sadece konağın durumuna değil, aynı zamanda meteorolojik koşullardaki değişmelere de bağlıdır. Sivrisineklerin gelişme hızı temel olarak klimatik faktörlere bağlıdır. Bunun gibi, sucul evre periyodu, beslenme, yumurta gelişimi gibi biyolojik olayların tümü değişik sıcaklıklara göre oluşur.
Böylece, entomolojik araştırmaları ya da mücadele çalışmalarının yapıldığı aynı zaman diliminde, çevresel faktörlerinde dikkatli bir şekilde kayıt edilmesi oldukça önemlidir.
Bugün artık iyi bir şekilde bilinmektedir ki, vektör canlıların mevsimsel dağılımı ve populasyonlarının mevsimsel dinamizmi tamamıyla klimatolojik faktörlere bağlıdır. Bunun gibi, üreme ve hayatta kalma gibi davranışlar da çevresel etkenlerin denetimi altındadır.
Sivrisinek türleri, dinlenme ve saklanma amacıyla iç ortamlarda bolca bulunduklarında endofilik, aynı şekilde dış ortamda bulunduklarında ekzofilik olarak kabul edilir. Dinlenme habitatının seçimi, özellikle uygun dinlenme alanının sıcaklık ve orantılı nemi ile denetlenir. Örneğin, A. maculipennis, A. sacharovi gibi sivrisinekler kesin ekolojik koşullarla sınırlandırılmışlardır.
Klimatik faktörlerin belirlenmesiyle sağlanan veriler ki bunlar sıcaklık, nem, yağış, rüzgâr vb olaylar ile diğer ekolojik faktörleri kapsamaktadır, vektör populasyonlarının dinamizmleri, vektörel potan-siyellerini, dağılımlarını vb. ortaya koyar. Bu tip bilgiler sadece geniş alanlar için değil, bazı özel alanlar içinde ayrıntılı bir şekilde toplanmalıdır.
Aşağıda, vektör canlıların bolluk, yoğunluk, dağılım ve üremelerini etkileyen bazı ekolojik faktörlerin etki mekanizmaları ve tanımlayıcı özellikleri kısaca açıklanmıştır:
Mikro ve Makroiklim
İklim, fiziksel çevrenin en önemli birleşenlerinden birisidir ve sıcaklık, orantılı nem, ışık ve rüzgâr gibi diğer önemli birleşenlerin belirleyicisi durumundadır. Günlük iklimsel değişimler olarak adlandırdığımız "hava durumu", sivrisineklerin yukarıda belirttiğimiz tüm ekolojik ve biyolojik faaliyetlerini belirler.
İklim iki alt bölüme ayrılmıştır: 1) Makroiklim, sivrisineklerin yayılım alanının her boyutunda hüküm süren ortalama hava değişimleri, 2) Mikroiklim, makroiklim altında, sivrisinek populasyonunu oluşturan bireylerin hemen çevresinde hüküm süren değişiklikler.
Makroiklim, türlerin alan içerisinde mümkün olan dağılımlarını denetlerken, mikroiklimdeki koşullar, makroiklim içerisinde türlerin lokal alanlardaki dağılımını etkiler. Örneğin, sivrisineklerin iç alanlardaki dağılımı mikroiklim ile denetlenirken, dış alanlardaki dağılımı ve barınmaları genel makroiklim ile belirlenir. İç alanları tercih eden herhangi bir türün üyeleri, dış alanları da tercih edebilir; ancak, bu durum makroiklimde olacak bir değişikliğin, türün mikroklima sınırlarına dayandığı ana kadar devam eder. Makroiklim, değişik yerlerdeki mikroiklimi kesin olarak denetler. Bu durum sivrisineklerin iç ortama ya da dış ortama hareketlerini belirler. Örneğin, bir evin iç sıcaklığı dış ortama göre 1-2°C düşük olabilir; ancak, aynı zamanda ev içindeki nem oranı dış ortama göre % 30 daha yüksektir. Günlük olarak, ev içinde (mikroiklim) sıcaklık ve nemin azalış ya da artışı, dıştaki ortamın (makroiklim) azalış ve yükselişlerini takip eder. Gece boyunca, ev içi sıcaklığı özellikle akşamın ilk saatlerinde dış ortama göre daha yüksek; ancak, güneşin doğmasından sonra daha düşük olabilmektedir. Bu durum, sivrisinek hareketlerinin bu iki ortam arasındaki sıcaklık etkileşimine göre belirlenmesini sağlar.
Sıcaklık
Böcekler soğukkanlı hayvanlardır ve tüm metabolik faaliyetleri çevrenin sıcaklığına göre düzenlenir. Sivrisinekler gibi major böcekler, büyük sıcaklık değişimlerinde vücut sıcaklıklarını kontrol edebilme yeteneğinde değillerdir. Böcekler düşük sıcaklıklarda yaşayabilirler; ancak, tüm metabolik faaliyetleri yavaşlar. Bunun gibi, sıcaklık 32-35°C'nin üzerine çıkarsa, benzer şekilde tüm metabolik faaliyetler bu sıcaklıklara göre modifiye olur. Sivrisineklerin gelişebilmeleri için en uygun sıcaklık aralığı 25-27°C'dir. Sivrisinek populasyonlarında, 10°C'nin altında ve 40°C'nin üzerinde çok yüksek oranda ölümler görülür. Bu ölümlerin oranı türlere göre değişir.
Örneğin, A. maculipennis larvaları kritik sıcaklık değeri olan1O°C'nin altındaki tüm sıcaklıklarda su yüzeyinde inaktif olarak kalır ve yüksek oranda ölürler. Buna karşılık, A. claviger larvaları 0 °C'de, hatta buzlu suda bile yavaş bir şekilde gelişmelerini devam ettirirler.
Nem
Nem, sıcaklık gibi sivrisineklerin yaşam uzunluğunu ve dağılımını etkiler. Trake sistemi ile solunum yapmalarından dolayı sivrisinekler, genel olarak çevre nemine karşı çok hassastırlar. Özellikle, ormanlık alanlarda yaşayan sivrisinek türleri, kuru iklim şartlarında yaşayanlara göre nem değişimlerine karşı daha hassastırlar. Kuru mevsimlerde, ev içi sinekleri uygun neme sahip iç alanlara hareket ederken, dış alan sivrisinekleri bitki kümelerinin yakınlarında bulunurlar. Bu durum, kuru mevsimlerde mücadele çalışmalarının ve mücadele alanının planlanması için önemlidir.
Gündüz ve gece boyunca, sıcaklık ve nemin ritmi, bölgesel değişiklik gösterir. Özellikle, sivrisinek yayılımı ve uçuşu ile türlerin kışlama ya da yazlaması bu ritimler arasındaki değişikliğin boyutlarına
bağlıdır.
Yağış
Sivrisinekler için yağışın etkisi iki yönlüdür. Sürekli tekrarlanan yağışlar türlerin yumurtlamasını ve larvaların gelişimini kötü yönde etkileyebilir. Çünkü bu tip yağışlar, bir yandan ergin ölümlerine sebep olurken, diğer yandan üreme habitatlarının sürekli olarak değişmesini sağlar. Buna karşılık, uzun süren güneşli günlerden sonra yağan yağmurlar, gerek ortamın kuru havasını yumuşattığı gerekse yeni üreme habitatları oluşturduğu için olumlu etki yapabilir.
Işık
Işık ritmi, sivrisinek populasyonlarının hareketlerini özellikle beslenme ve dinlenme faaliyetlerini kontrol eden önemli bir ekolojik faktördür. Birçok Anopheles türü alacakaranlıkta ya da gece beslenme faaliyetini sürdürür. Bazı türler gece ve gündüz, bazı türler ise güneş battıktan sonra ilk 30 dakika içinde faaliyetlerini artırır.
Ülkemizin de içinde bulunduğu ılıman kuşakta, fotoperyod (ışık ritmi), özellikle Anopheles türlerinin kışlaması üzerine oldukça etkilidir. Örneğin, sonbaharın kısa günlerinin başladığı zaman diliminde A. maculipennis kışlama faaliyetine girer.
Ergin sivrisineklerin habitatları, onların ideal koşullarda dinlenme alanları, konak ve üreme habitatları bulmasıyla belirlenir. Ergin habitatlarının belirlenmesinde, yukarıda belirttiğimiz tüm ekolojik faktörler etkilidir.
Sivrisinek populasyonlarının habitatlarının farklı bölümleri içindeki hareketi, sıcaklık, nem, konağın çekiciliği ya da üreme alanının çekiciliği gibi faktörlerle denetlenir. Bu gibi faktörlerin etkisi, sivrisineklerin fizyolojik şartlarına bağlıdır. Üreme alanlarına uçuş, bir yandan sivrisinek dişisinin tam olarak yumurtlama durumuna gelmesi (gravid dişi) yoluyla, diğer yandan ise üreme habitatının bir takım ideal ekolojik şartları içeren üreme habitatının çekiciliğiyle sitümüle edilir. Buna karşılık, ideal olmayan sıcaklık ve nem ile konakçının olmayışı, özellikle hastalık taşıyan sivrisinek türleri için dinlenme alanı ve üreme habitatı değiştirmek için önemli nedenlerdir.
Sivrisineklerin yayılımıda (dispersiyon) bir takım ekolojik faktörlere bağlıdır. Bu faktörlerin eşik düzeyleri türlere göre değişiklik göstermektedir. Genel olarak, sıtma parazitlerini taşıyan türler 1-3 km aktif uçuş yapabildikleri gibi, bazı türler çok uzun mesafeleri kat edebilirler. Ayrıca, uzakta bulunan ergin habitatlarının ya da köylerin daha çekici olması bazı türlerin bulundukları habitatları bırakıp 10 km ya da daha fazla uçarak o bölgelere gitmesini sağlayabilir. Bir ekolojik faktör olarak rüzgâr sivrisinek uçuşunu etkileyen önemli bir olgudur. Örneğin, bazı Anopheles türleri, özellikle ülkemizde bulunmayan A. pharoensis Mısır'da çölün oldukça sert koşullarını atlatabilmek için ideal şartları buluncaya kadar 56 km uçabilmiştir (Anonymous, 1975).
Sivrisineklerin genel olarak birbirini izleyen ve yaşamları boyunca yaptıkları tek tip bir hareket şekli vardır. Ergin dişiler, üreme alanlarından dinlenme alanlarına, oradan konakçıya, sonra tekrar dinlenme alanlarına ve bir kez daha üreme alanlarına doğru hareket eder. Bu döngü ergin dişilerin tüm hayatları boyunca devam eder. Sivrisinek populasyonlarının bol olduğu bir bölgede, yerleşim yerleri arasındaki uzaklık, bu canlıların hareketi için uygunsa ve yerleşim merkezlerinin çevresinde zengin üreme kaynakları bulunuyorsa, sivrisinekler tüm alanı rahatlıkla enfekte edebilirler. Mücadele çalışmaları açısından, bu tip bölgelerin genel itibariyle mücadele programı ve kapsamı içine alınmasında yarar bulunmaktadır. Eğer üreme habitatı iki köy arasında bulunuyorsa, bu köylerden birisinde bulunan sivrisinekler yumurtlamak İçin habitata gider ve yumurtlama işleminden sonra diğer köye giderek enfeksiyon oluşturabilirler. Bu durumda, mücadele çalışmalarının her iki köyde de eş zamanlı yapılması gerekmektedir. Böyle bir durum, küçük alanlar haricinde, birbirine komşu ülkelerin sınır bölgelerinde oluşursa, bu defa enfeksiyon ülkeler arası boyutlara kadar ulaşabilir. Sıtmanın yayılması da, komşu ülkeler arasındaki koordinasyonsuzluk, sosyal farklılıklar ve mücadele programlarındaki düzensizlik nedeniyledir.
Sivrisinek sucul evrelerinin dağılımı ve hayatta kalma sürelerini etkileyen diğer bir ekolojik ve biyolojik faktör ise, yaşadıkları su ortamında bulunan doğal düşmanlardır. Sivrisinekler için doğal düşmanları; omurgalı ve omurgasız predatörler, virüsler, bakteriler, protozoalar, helmintler ve mantarlar olarak sınıflandırabiliriz. Doğal düşmanlarla birlikte diğer faktörler, sivrisinek populasyonlarının mevsimsel dinamizminde önemli rol oynarlar. Örneğin, teorik olarak bir sivrisinek dişisi ortalama 200 yumurta bırakır (açılan yumurtalardan 100 tanesi dişidir). Bir sivrisinek populasyonunun bir yıl içinde dört döl verdiğini düşünecek olursak, dördüncü dölün sonunda populasyonda birey sayısı 100 milyona ulaşır. Oysa, pratikte, yukarıda belirttiğimiz faktörlerin ve doğal düşmanların kombinasyonuyla, yapılan mücadele çalışmaları populasyon büyüklüğünü belli bir düzeyde tutmayı sağlar. Doğal düşmanlar arasında en etkili olanı predatör balıklardır.
Doğal düşmanların etkinlik derecesi, av ile avlanan arasındaki ilişkinin derecesine bağlıdır. Örneğin, Gambusia affinis adı verilen sivrisinek balıklarının yaşam alanı da genelde sivrisinek larvalarının yaşadığı habitatlardır. Bu nedenle, bu balık türünün etkinlik derecesi diğerlerine göre yüksektir. Predatör canlıların su içindeki yaşam yerleri de aktiviteleri açısından belirleyicidir. Eğer predatör suyun alt seviyelerinde yaşıyorsa, beslenmek ve solunum yapmak amacıyla genellikle suyun üst seviyesini, hatta su yüzeyini tercih eden sivrisineklere karşı etkili olamaz. Suyun hacminin ya da habitatın büyüklüğünün de predatör aktivitesi için önemi vardır. Küçük boyutlu su birikintileri yeme-yenilme ilişkisinin olasılığını artırır.
Sivrisinek larvalarına karşı doğada bulunan çok sayıda düşman organizma bulunmaktadır. Aynı zamanda, özellikle bakteriler üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda bu düşmanlar, biyoinsektisit olarak endüstri koşullarında da üretilmektedir. Bu bölümde, omurgalı predatörlerden bazı balık türleri üzerine kısa açıklamalarda bulunacağız.
Özellikle, su dinamizminin hızlı olmadığı, küçük ve gölgelenmiş habitatlarda, sivrisinek larvaları üzerine predatör olan omurgalı balıklarıdır. Gambusia en etkili türlerin olduğu cinstir. Bu türler, suyun üst yüzeyinden beslenen iyi birer avcıdır. Bu balık türü, birçok ülkede, özellikle sıtma eradikasyon programlarında çoklukla kullanılmaktadır. Sivrisinek larva mücadelesinde kullanılan diğer türler şöyledir :
Gambusia affinis
Lebistes reticulatus
Tilapia mosambica
Tilapia maciochei
Tilapia zilin
Tilapia meianopleura
Cyprinus carpio
Carassius juratus
Xiphophorus maculaius
Nothobranchius guentheri
Cynolebias bellotti
Cynoiebias elongatus
Aphanius dispar
Anabas scandens
Aplocheilus panchax
Bu balık türleri içerisinde ülkemizde en yaygın olan ve en çok kullanılan tür Gambusia affinis'tir.
Yapılan araştırmalar, sivrisinek balığının çok geniş bir adaptasyon yeteneğinin olduğunu, temiz sulardan kirli sulara kadar geniş bir habitat aralığında yaşayabildiğini, sıcaklık değişimlerine çok dayanıklı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Ancak yine de, sivrisinek larva mücadelesi için belirli bir alanda bu balıkların etkili bir şekilde kullanılabilmesi için bazı faktörlerin ideal olması gerekmektedir:
Etkili olabilmek için balıkların gereksinimleri
• Habitat suyunun, yüzeyden beslenmeye elverişli, mümkünse küçük ve gölgelenmiş olması,
• Balıkların su içerisinde rahat beslenebilecekleri bir ortamın olması,
• Uygulanacak alana zedelenmeden taşınmalarının sağlanması: Bunun için uygulanacak en iyi yöntem, taşıma konteynerlerinin yarısına kadar su ile doldurulmasıdır. Ayrıca, suyun yüzey çalkantısının önlenmesi için, yüzeye yeterli miktarda tahta parçaları atılmalıdır. Eğer taşınacak mesafe uzaksa, balıkların oksijen ihtiyacı için su içine oksijen verilmeli (bir ya da iki adet şişirilmiş bisiklet lastiği su içine yerleştirilir ve hava sibopları bir miktar açılır) ve zaman zaman durularak konteyner kapağı açılmalıdır.
• Konteynerlerin içindeki su mutlaka balıkların yaşadığı doğal habitat suyu olmalıdır,
• Uygulanan yerlerde balık predatörlerinin olmamasına dikkat edilmelidir,
• Balıkların bulundukları habitata zarar verilmesi önlenmelidir.
Uygulanabilecek habitatlar
• Sivrisinek balıklarının oldukça güçlü bir adaptasyon yeteneği bulunmaktadır. Bu yüzden, çok temiz sulardan kirlenmiş sulara kadar birçok habitatta kullanılabilir. Mücadele yapılacak alana dağıtılmadan önce, doğal koşullarda stok alanları kurulmalı ve bu alanlardaki su kalitesinin organik maddelerce zengin olmasına dikkat edilmelidir.
• Sıtma mücadelesi için oluşturulmuş drenaj kanalları,
• Pirinç tarlaları içinde vejetasyon açısından yoğun olmayan kanallar,
• Kuyular, geleneksel su toplama kapları, havuzlar,
• Göller ve göletler,
• Yavaş akan akarsu ve pınarlar,
• Foseptikler.
Dikkat edilmesi gereken hususlar
• Balıklar eğer olanak bulurlarsa içme suyu şebekesine karışabilmektedirler,
• Eğer bulundukları ortamda doğal besin bulamazlarsa, yavrularını yiyebilirler,
• Bazı türler bataklık ve tuzlu sulara adapte olamayabilirler,
• Habitatlarda yoğun olarak bulunurlarsa etkili olabilirler,
• Bazen çocuklar balıkları yakalamaya çalışabilir,
• Bulundukları habitatların periyodik olarak kontrol edilmesi ve eğer balık miktarı azalmışsa stoktan eklenmesi gerekebilir,
• Balıkların etkisi mevsime ve suyun kalitesine göre değişebilir,
• Havuzlarda kullanılan balıklar, havuzların suyu değiştirilirken ölebilirler. Bunun için havuzların altında mutlaka 5-15 cm su kalması gerekmektedir. Aksi takdirde, kontrol çalışmalarındaki gecikme, bu tip havuzlardan tüm bölgenin sivrisineklerle enfekte olmasını sağlayacaktır.
Balıkların kullanılması için uygulama basamakları
• Sivrisinek üreme alanlarının haritalandırılma çalışmaları bitirilmelidir. Su özellikleri belirlenmeli ve sınıflandırılmalıdır. Larva yoğunluğu ve diğer doğal düşmanlar hakkında bilgi edinilmelidir,
• Uygulanacak habitat için yeterli balık sayısı değerlendirilmelidir,
• Balıkların mücadele alanına zamanında ve hızlı bir şekilde dağıtılması için stok alanlar kurulmalıdır,
• Uygulayıcı personel ve yöre halkına eğitim verilmelidir,
• Balıkların kalıcılığının sağlanması için gerekli önlemler alınmalıdır,
• Mücadele alanına dağıtım yapılmadan önce, taşımada çıkacak aksaklıkları görmek ve bu aksaklıklara çözümler getirmek amacıyla taşıma egzersizleri yapılmalıdır. Bu egzersizler sonucun-da, eldeki taşıma olanaklarıyla kullanılacak alana getirilebilecek balık sayısı hesaplanmalıdır,
• Taşıma amacıyla plastik, metal ya da tahtadan konteynerler oluşturulmalıdır. Taşınacak balıklar en az 3-4 saat öncesinden, habitat suyu ile birlikte bu kapların içlerine yerleştirilmeli ve adapte olmaları sağlanmalıdır. Su sıcaklığının 20-22 C olmasına dikkat edilmelidir. Çok sıcak günlerde suyun fazla ısınma tehlikesine karşılık, kaplar içerisine suyu ideal sıcaklıkta tutabilmek amacıyla torba içerisinde buz koyulabilir. Taşıma genel olarak, sabahın erken saatlerinde ya da akşam yapılmalıdır,
• Genç balıklar yaşlı ve hamile dişilere göre çok daha fazla dayanıklıdır,
• Taşıma sırasında suyun oksijenlendirilmesi asla unutulmamalıdır.
Balıkların mücadele alanına dağıtımı
• Zamanlama: En uygun mevsim ilkbaharın başlarıdır. Ancak, kışın da dağıtım yapılabilir. Gün içinde en uygun zaman sabahın erken saatleridir.
• Her bir üreme habitatına uygulanacak sayı: Kısa zamanda etkinin görülmesi İçin 2-6 balık/m2 dozu uygulanmalıdır (kuyu, küçük su kapları vb habitatlarda 2 balık m2; pirinç tarlası, büyük havuz vb alanlarda 5-6 balık/m2 dozu kullanılmalıdır).
• Habitatlarda yoğun olarak bulunurlarsa etkili olabilirler,
• Bazen çocuklar balıkları yakalamaya çalışabilir,
• Bulundukları habitatların periyodik olarak kontrol edilmesi ve eğer balık miktarı azalmışsa stoktan eklenmesi gerekebilir,
• Balıkların etkisi mevsime ve suyun kalitesine göre değişebilir,
• Havuzlarda kullanılan balıklar, havuzların suyu değiştirilirken ölebilirler. Bunun için havuzların altında mutlaka 5-15 cm su kalması gerekmektedir. Aksi takdirde, kontrol çalışmalarındaki gecikme, bu tip havuzlardan tüm bölgenin sivrisineklerle enfekte olmasını sağlayacaktır.
Balıkların kullanılması için uygulama basamakları
• Sivrisinek üreme alanlarının haritalandırılma çalışmaları bitirilmelidir. Su özellikleri belirlenmeli ve sınıflandırılmalıdır. Larva yoğunluğu ve diğer doğal düşmanlar hakkında bilgi edinilmelidir,
• Uygulanacak habitat için yeterli balık sayısı değerlendirilmelidir,
• Balıkların mücadele alanına zamanında ve hızlı bir şekilde dağıtılması için stok alanlar kurulmalıdır,
• Uygulayıcı personel ve yöre halkına eğitim verilmelidir,
• Balıkların kalıcılığının sağlanması için gerekli önlemler alınmalıdır,
• Mücadele alanına dağıtım yapılmadan önce, taşımada çıkacak aksaklıkları görmek ve bu aksaklıklara çözümler getirmek amacıyla taşıma egzersizleri yapılmalıdır. Bu egzersizler sonucun-da, eldeki taşıma olanaklarıyla kullanılacak alana getirilebilecek balık sayısı hesaplanmalıdır,
• Taşıma amacıyla plastik, metal ya da tahtadan konteynerler oluşturulmalıdır. Taşınacak balıklar en az 3-4 saat öncesinden, habitat suyu ile birlikte bu kapların içlerine yerleştirilmeli ve adapte olmaları sağlanmalıdır. Su sıcaklığının 20-22 C olmasına dikkat edilmelidir. Çok sıcak günlerde suyun fazla ısınma tehlikesine karşılık, kaplar içerisine suyu ideal sıcaklıkta tutabilmek amacıyla torba içerisinde buz koyulabilir. Taşıma genel olarak, sabahın erken saatlerinde ya da akşam yapılmalıdır,
• Genç balıklar yaşlı ve hamile dişilere göre çok daha fazla dayanıklıdır,
• Taşıma sırasında suyun oksijenlendirilmesi asla unutulmamalıdır.
Balıkların mücadele alanına dağıtımı
• Zamanlama: En uygun mevsim ilkbaharın başlarıdır. Ancak, kışın da dağıtım yapılabilir. Gün içinde en uygun zaman sabahın erken saatleridir.
• Her bir üreme habitatına uygulanacak sayı: Kısa zamanda etkinin görülmesi İçin 2-6 balık/m2 dozu uygulanmalıdır (kuyu, küçük su kapları vb habitatlarda 2 balık m2; pirinç tarlası, büyük havuz vb alanlarda 5-6 balık/m2 dozu kullanılmalıdır).
Bu yayın birinci basamak sağlık hizmetlerinde görev yapan sağlık personelinin eğitiminde kullanılmak üzere T.C. Sağlık Bakanlığı Sıtma Savaşı Daire Başkanlığı ve Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü işbirliği ile hazırlanmış ve bastırılmıştır. Bütün hakları Sağlık Bakanlığı’na aittir. Kaynak gösterilmeksizin yayınlarda kullanılamaz, alıntı yapılamaz.
Kaynak:
Sıtma Vektörünün Biyo-Ekolojisi Mücadele Organizasyonu ve Yöntemleri Birinci Basım: 3500 adet EKİM 1998- ANKARA
Yrd.Doç.Dr. Bülent ALTEN
Doç. Dr. Selim S. ÇAĞLAR
Parazitoloji
-
Parazitizm tipleri nelerdir ?
-
Parazitlerin vücuda giriş yolları nelerdir?
-
Parazitlerin bulaşma yolları nelerdir ?
-
Parazitliğin (parasitismus’un) çeşitleri
-
TATARCIK MÜCADELESİ
-
Tatarcıkların Biyoekolojisi Üzerine Bilgiler
-
Tatarcıkların Genel Entomolojik Özellikleri
-
Türkiye'de Bulunan Tatarcık Türleri
-
Leishmania ve sağlık açısında önemi
-
TATARCIKLAR ÜZERİNE GENEL BİLGİLER
-
Parazit Vektör Ekolojisi ve İlişkili Faktörler
-
Türkiye'de sıtmanın durumu
-
Avrupa'da sıtmanın durumu
-
Sıtmanın biyolojisi ve epidemiyolojisi
-
Sivrisineklerin Sağlık Açısından Önemi