Proksimal Kıvrıntılı Tübül (Tubulus Contortus Proximalis)
Bir renal cisimciğin üriner kutbundan başlayan proksimal kıvrıntılı tübül (tübülüs proksimalis kontortus) yaklaşık 14 mm uzunluğa sahiptir ve toplam tübül çapı duvar kalınlığı ile birlikte 50-60 mikron kadardır. Adından da anlaşılacağı üzere kıvrıntılı bir şekilde seyreder ve pek çok minor bükülmeler ve kıvrılmaları yanında böbrek kapsüler yüzeyine doğru geniş bir viraj alır. Düzleşerek sonlanır ve en yakın medullar ışına girerek burada Henle kulpu ile devam eder. Nefronun en uzun ve en geniş parçası olması nedeni ile korteksin büyük kısmını oluşturur, kesitlerde oblik ve transvers olarak görülür. Bazı üre bileşiklerinin absorbsiyonu ve diğerlerinin ilavesi ile, glomerular filtrat bu bölüm içerisinde ürin şekline dönüşmeye başlar.
Proksimal kıvrıntılı tübülün başladığı yerde kısa bir boyun bölgesi bulunur, burada Bowman kapsülünün parietal hücrelerinden oluşan yassı epiteli keskin bir şekilde alçak boylu prizmatik epitele dönüşür. Hücrelere tepesi kesilmiş piramit şeklindedir. Birbirlerine bakan hücre yüzeyleri, hücre membranları düzensiz olduğundan, zayıfça belirlenmiştir. Komşu hücreler birbirleri ile kenetlenmişlerdir. Sitoplazması oldukça fazladır ve oldukça eozinofiliktir. Büyük olan çekirdek sferikal şekilli ve merkezi yerleşimlidir. Çekirdek içerisinde çekirdekcik belirgindir. Her ne kadar bir proksimal kıvrıntılı tübül lümeni etrafında 6-12 hücre bulunursa da, çok ender olarak 4 veya 5’ten fazla çekirdek görülür. Epitelyal hücrelerin boyları ve dolayısı ile lümen çapı fonksiyonel aktiviteye bağlı olarak bir dereceye kadar farklılık gösterir, gene de iyi tesbit edilmiş dokularda lümen hiçbir zaman tamamen kapanmış değildir.
Elektron mikroskopide görüldüğü üzere, lümen nisbeten geniştir. Her iki hücre apikal yüzeyinde fırçamsı kenar oluşturan uzun, ince ve sıkıca paketlenmiş mikrovilluslar ve primer silyum bulunmakta olup glukoz, amino asit ve küçük peptitlerin absorbsiyonu için geniş bir yüzey sağlarlar. Mikrovillusların tabanları arasında, tübüler çukurlar ya da küçük vesiküllere sahiptir. Apikal kanaliküller tomurcuklanarak ayrılan küçük vesiküller proteinleri hücrenin derin kısımlarına taşırlar ve burada birleşerek geniş vakuoller oluştururlar. Lizozomlar ile birleşen vakuollerin, içerdikleri proteinler lizozomal aktivite ile amino asitlere parçalanır. Amino asitler peritübüler kapillerler ile dolaşıma geçer. Rezidüel yapılar ise lümene verilir. Proksimal tübül epitel hücre membranlarında bulunan akuaporin-1 (AQP-1) proteinleri, suyun enerji gerektirmeden, transmembran olarak geçişini sağlar. Bazal sitoplazma ilgi çekici özelleşmelere sahiptir. Bazal plazma membran pek çok katlantılar gösterir ve bu katlantılar arasında ince, uzun mitokondriyonlar yer alır. İlaveten, komşu hücreler arasında kompleks kenetlenmeler görülür, bir hücrenin uzantısı komşu hücrelerin bazal cepleri içerisine sokulmuştur. Aynı zamanda hücre lateral yüzlerinde de karmaşık hücrelerarası kenetlenmeler görülmektedir. Bazal plazma membranı altında devamlılık gösteren bir bazal lamina bulunur, bu şekilde epitelyal hücreler kendilerini çevreleyen kapillerlerden ayrılmış olmaktadır. Kapillerler pencereli tip (Tip II) endotel ile döşelidir.
Proksimal tübül hücreleri sitoplazması mitokondriyonlardan zengindir, zayıf gelişmiş GER, supranüklear yerleşmiş belirgin Golgi apparatus, birkaç lizozom ve peroksizomlara sahiptir. Agranüler endoplazmik retikülüm ile yakından ilişkili olan peroksizomlar hidrojen peroksit metabolizması ile ilgili organellerdir. Peroksizomlar ayrıca glikoneogenesis üzerine de etki ederek, yağ asitlerinin kullanımında görev alırlar. Proksimal kıvrıntılı tübül boyunca hücrelerin morfolojik görünümleri birbirlerine benzer. Proksimal tübülün düz kısmında (Henle kulpunun inen kısmı) hücreler uzun değildir, daha az bazal katlantılara sahiptir ve mitokondriyonlar daha az sayıdadır.
Fonksiyonel olarak proksimal tübül glomerular filtrattaki su ve sodyum kloridin %80-85’ini geri emer, bu şekilde filtratın miktarı azalırken, osmolaritede bir değişiklik olmaz. Hücreler sodyumu aktif şekilde taşır, bunu da osmotik eşitliği sağlamak üzere su ve klor iyonu takip eder. Normalde bütün glukoz resorbe edilmektedir, fakat kan glukoz seviyesi çok yükselmişse, glukoz resorbsiyon kapasitesi aşılmış olur ve glukoz ürin içerisinde görülür (Diabetli hastalarda olduğu gibi). Amino asitler, peptitler, proteinler, bikarbonat ve bunlara ilave olarak esansiyel vitaminler de resorbe edilmektedir. İlaveten, proksimal tübül hücreleri dışarı atma şeklinde bazı maddeleri lümene gönderir. Buna organik materyaller (penisilin) ve boya maddelerini (diyotrast ile fenol kırmızısı) örnek olarak gösterebiliriz. Diyotrast ve fenol kırmızısı tübüler fonksiyonu saptamada klinik olarak kullanılır.
Histoloji
-
Endosülfan ve okratoksin-A’nın birlikte sıçanlarda toksisitesi: histopatolojik değişiklikleri
-
Histoloji Pdf Ders Notları
-
DEKALSİFİYE EDİLMEMİŞ KESİTLERİN HAZIRLANIŞI
-
DEKALSİFİKASYONU TEST ETMEK
-
KELATLAMA AJANLARI
-
ELEKTROLİTİK DEKALSİFİKASYON
-
ASİT DEKALSİFİKASYON SIVILARI
-
Histopatoloji nedir ?
-
KEMİK DOKUSU VE DEKALSİFİKASYON
-
MSS’DE DEJENERE MİYELİNİN GÖSTERİMİ
-
MARKSCHE’DEN BOYASI (Spielmayer, Benda)
-
MSS‘DE MİYELİNİN GÖSTERİMİ
-
KARIŞIK OLAN TEKNİK
-
BİELSCHOWSKY TEKNİĞİ
-
GÜMÜŞ ÇÖKTÜRME YÖNTEMLERİ