Türkiye'de sıtmanın durumu
Sıtma Türkiye için tarihler boyunca sorun yaratmış bir hastalıktır.
Ancak konunun hemen başında söylemek gerekirse Türkiye, ılıman zonun son ülkesi olarak, bilimsel temellere oturtulmuş, teknoloji destekli ve kapsamlı, sosyo-ekonomik yönden de desteklenmiş entegre mücadele programı ya da programlarıyla, dünya üzerinde sıtmanın eradike edilebileceği nadir ülkelerdendir.
Anadolu'nun geçmişinde sıtma, salt yaygın olmakla katmamış, aynı zamanda medeniyetleri de çökertecek ağırlıkta olmuştur {Akdur, 1997). Sıtma yüzünden Anadolu üzerinde kurulmuş Aydın-Akköy ve Yoran gibi birçok medeniyet ortadan kalkmıştır (Erel, 1973; Kasap ve ark., 1981; Unsal ve ark., 1982). Efes ve Kaunos gibi bazı antik yerleşim merkezlerinde bu medeniyetlerin "Bataklıktan Gelen Hastalık" yüzünden çöktüğünü anlatan birçok yazıt bulunmuştur.
Kurtuluş Savaşı yıllarında sıtma ve tifüs yüzünden Türk Ulusu'nun insan kaybı, savaş alanlarında çarpışarak ölenlerden kat kat fazladır (Erel, 1973). O yıllarda, dağıtılmış bir ülke, yoksul ve geri kalmış bir ekonomi ile birlikte sıtma gibi hastalıklar ülkenin en büyük sorunlarını oluşturmaktaydı. Öte yandan, Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki yeniden yapılanma sürecinde, yaratılmak istenen Modern Tarım Üretim Çiftliklerinin önündeki en önemli engellerden birisi köylünün eğitimsizliği diğeri de yine sıtma olmuştur ( Akdur, 1997).
Cumhuriyetin ilk yıllarında, sıtmanın böylesine büyük toplumsal öneme sahip olması, Cumhuriyet Hükümetlerinin sıtma kontrol programlarını öncelikli işler olarak görmesine neden olmuştur. Hatta zamanın Sağlık Bakanlığı'nın bütçesinin % 35'i bu programlara ayrılmış ve sıtma bu dönemin sonunda kısa zamanda 2000'lerin altına düşmüştür.
1957 yılında Dünya Sağlık Teşkilâtı programları uyarınca "Sıtma Eradikasyonu Kampanyası" başlatılmış ve Sağlık Bakanlığı Sıtma Savaş Personelinin de üstün gayretiyle sıtmalı sayısı ülke genelinde 1200'lü rakamlara düşürülmüştür. Ancak, bize göre sürekli baskı altında tutulması gereken hastalık, bu azalıştan sonra gerek hükümetler gerekse Sağlık Bakanlığı düzeyindeki önemini kaybetmiş ve 1970'li yıllardan sonra tekrar tırmanışa geçmiştir. 1977 yılında 115.512 hasta ile yine büyük bir epidemi yapmış ve bu tarihten sonra çalışmalara ve eradikasyon programlarına hız verilmiştir.
Anadolu'nun geçmişinde her üç sıtma parazitinin de bulunduğuna ait bilgiler mevcuttur. Ancak, günümüzde, Türkiye'de etkin olan tür P. vivax'tır. Diğer türler ülke dışından giren olgular halinde görülmekte, yaygın ve belirgin bir seviyeye ulaşmamaktadır. Ancak, yine de potansiyel bir durumdadır.
Türkiye'de sıtma kontrol çalışmaları hiçbir dönemde belli bir süreklilik ve düzene sahip olmamıştır. Yürütülen programlar birçok nedenden dolayı sık sık değiştirilmiştir. Eldeki bilgiler, yürütülen bu programlar ve anlayışlar sonunda saptanan ya da diğer bir anlatımla resmi bildirimi yapılan sayılarla sınırlı kalmıştır. Bu nedenle, vaka sayılarının yıllara dağılımı ve bu dağılımın gerçek bir zaman dağılımının özelliklerini verip vermediği kuşkuludur (Akdur, 1997). Buna karşın, veriler kendi içlerinde tutarlı kabul edilerek, bildirimi yapılan vakaların 1985-1997 yılları arasındaki sayıları Tablo 1 'de verilmiştir (Anonymous, 1997).
Görüldüğü gibi, 1991 yılından itibaren sıtmalı sayısında hızlı bir artış söz konusudur. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi, 1990'lı yılların başıyla birlikte Türkiye'de iki yönlü göçün başlamasıdır. Bunlardan bir tanesi Güneydoğu Anadolu bölgesinden Batı Anadolu bölgesine doğru, diğeri ise Güneydoğu Anadolu bölgesi içindeki göçlerdir. Ayrıca sosyo-ekonomik düzeyde bölgeler arasında yaşanan dengeli olmayan dağılım ve en önemlisi GAP (Güneydoğu Anadolu) projesinin bölümler halinde faaliyete başlamasıdır. Bu artış, 1996 yılından itibaren tekrar kontrol altına alınmış ve 1997'de yüksek oranda düşürülmüştür.
GAP'ın tamamlanmasından sonra ortaya çıkması muhtemel olan hastalıklar ve taşıyıcı grupları üzerinde önemle durulması ve Sağlık Bakanlığı bünyesinde yeni bir düzenlemeye gidilmesi gerekmektedir. Ayrıca, bölgedeki koşullar ve sosyo-ekonomik durum dikkate alınarak sulak alanların çevresel yönetim planlarının hazırlanması, daha da önemlisi bölge için ayrıcalıklı, bilimsel ve kapsamlı bir sağlık planının oluşturulması gerekmektedir. Bu durum bugün daha da netleşmiş olup GAP kapsamında yer alan Gaziantep, Adıyaman, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Siirt ve Şırnak gibi illerde sıtmalı hasta sayısında artışlar görülmektedir. Bir bakıma, eskiden Çukurova bölgesi ve çevresinde yaygın olan sıtmanın, günümüzde yavaş yavaş Güneydoğu Anadolu bölgesine, ağırlıklı olarak kaydığı söylenebilir.
Sıtma Türkiye'de de mevsimsel bir dağılım göstermektedir. Vaka sayıları mart ayından itibaren yükselmeye başlamakta, temmuz, ağustos ve eylül aylarında en yüksek sayılara ulaşmakta, buna koşut olarak sıtma vektörü olan Anopheles türlerinin populasyonları da aynı dönemlerde yükselmekte ve ekim ayından sonra ise hızlı bir azalma göstermektedir. Bu tarihten itibaren ülkenin büyük bir bölümünde vektör türler de kışlak davranışına başlamaktadır. Bu açıdan sıtma mücadelesinin, vektör mücadelesinden ayrı olmaması önemli bir olgudur.
Bir ülkede sıtma riskinin belirlenmesi ve kontrol çalışmalarının sağlıklı bir biçimde planlanması ve yürütülmesi için, o ülkenin sıtma haritasının çıkarılarak, risk ve hizmet öncelikleri açısından bölgelere ayrılması gerekir (Akdur, 1997). Bize göre, tamamıyla doğru olan bu söylemin, eksik tarafları bulunmaktadır. Çünkü, sıtma mücadelesi klinik ve entomolojik olmak üzere kesinlikle iki boyutlu ve entegre bir biçimde sürdürülmelidir. Bu açıdan, entomolojik boyutta, sıtma bölge haritalarının yanı sıra, vektör türlerin dağılımlarını, üreme ve gelişme habitatlarını ve mümkünse mevsimsel populasyon dinamiklerini gösteren oldukça ayrıntılı yöresel haritalara da ihtiyaç vardır. Ülkemizde bu hastalığın uzun yıllardır yapılan başarılı ve özverili çalışmalara rağmen bir türlü eradike edilememesinin en önemli nedeni budur.
Ülkemizin sıtma açısından riskli bölgelerini belirlemek amacıyla düzenlenmiş haritalara göre, Türkiye dört bölgeye (strata) ayrılmıştır. Birinci derecede riskli bölge, Güney ve Güneydoğu Anadolu, ikinci derecede riskli bölge Akdeniz, Ege ve Marmara bölgesinden, üçüncü derecede riskli bölge İç Anadolu illerinden ve dördüncü derecede riskli bölge Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu illerinden oluşmaktadır.
Sıtma, gerek Türkiye gerekse dünyada önümüzdeki yüzyılın en önemli hastalıklarından birisi olacaktır. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi küresel ısınma ve buna bağlı olarak büyük ölçekli iklimsel değişikliklerdir. Ayrıca, yoğun ve bilinçsiz insektisit kullanımı vektör canlılarda direnç problemi oluşturmaktadır. Özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı nüfus artışı ve bunun neden olduğu sosyo-ekonomik dengesizlik ile hızlı insan göçü hareketi diğer faktörlerdir.
Bu durumun engellenebilmesi için, yöresel bazda yapılan çalışmaların ülke bazında bir kampanya havasında sürdürülmesi, sonrasında ise yakın ülkelerden başlamak üzere küresel ölçekte bir entegrasyona gidilmesi gerekmektedir.
Bu yayın birinci basamak sağlık hizmetlerinde görev yapan sağlık personelinin eğitiminde kullanılmak üzere T.C. Sağlık Bakanlığı Sıtma Savaşı Daire Başkanlığı ve Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü işbirliği ile hazırlanmış ve bastırılmıştır. Bütün hakları Sağlık Bakanlığı’na aittir. Kaynak gösterilmeksizin yayınlarda kullanılamaz, alıntı yapılamaz.
Sıtma Vektörünün Biyo-Ekolojisi Mücadele Organizasyonu ve Yöntemleri Birinci Basım: 3500 adet EKİM 1998- ANKARA
Yrd.Doç.Dr. Bülent ALTEN
Doç. Dr. Selim S. ÇAĞLAR
Parazitoloji
-
Parazitizm tipleri nelerdir ?
-
Parazitlerin vücuda giriş yolları nelerdir?
-
Parazitlerin bulaşma yolları nelerdir ?
-
Parazitliğin (parasitismus’un) çeşitleri
-
TATARCIK MÜCADELESİ
-
Tatarcıkların Biyoekolojisi Üzerine Bilgiler
-
Tatarcıkların Genel Entomolojik Özellikleri
-
Türkiye'de Bulunan Tatarcık Türleri
-
Leishmania ve sağlık açısında önemi
-
TATARCIKLAR ÜZERİNE GENEL BİLGİLER
-
Parazit Vektör Ekolojisi ve İlişkili Faktörler
-
Türkiye'de sıtmanın durumu
-
Avrupa'da sıtmanın durumu
-
Sıtmanın biyolojisi ve epidemiyolojisi
-
Sivrisineklerin Sağlık Açısından Önemi