Ülkemiz İçsularına Sonradan Giren İstilacı Türlerin Mevcut Durumu
Ülkemiz İçsularına Sonradan Giren İstilacı Türlerin Mevcut Durumu, İçsu Balıkçılığına ve Biyolojik Çeşitliliğe Etkilerinin Değerlendirilmesi
Giriş
İçsu balıklarının aşılanması ve taşınmasının özellikle ılıman iklime sahip ülkelerde oldukça eski ve uzun bir hikayesi vardır ve halen günümüzde de devam eden yaygın bir uygulamadır. Çeşitli amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilen bu işlemin başlıca sebepleri arasında, sportif balık stoklaması, vejetasyonun ve istenmeyen türlerin kontrolü, değerli türlerin dağılım alanlarının genişletilmesi, sucul ekosistemlerin balıkçılık üretimlerinin artırılması, yetiştiricilik ve süs balığı taşınması gelir. İstemli olarak yapılan bu aşılamalar, balast suları ile taşınma, çiftliklerden kaçan balıklar veya yem balıklarının salınması gibi aktivilerle, istemsiz olarak da meydana gelebilir. Ancak istemli ya da istemsiz yapılan bu aşılamalar her zaman beklenilen faydaları getirmez; aksine, çoğu zaman istenmeyen sonuçlar doğurabilir.
Aşılama ile yeni ortamlara giren istilacı tatlı su balıklarının olumsuz etkileri özellikle son zamanlarda fark edilmeye başlanmış ve bütün Dünya’da ilgi çeken bir konu haline gelmiştir. Bu olumsuz etkiler, yerel türler, topluluklar ve ekosistemler gibi, biyoçeşitliliği etkileyecek şekillerde olduğu gibi yerel ve ulusal ekonomiler üzerinde de çok ciddi sorunlar yaratmaktadır. Örneğin, bazı ülkelerde istilacı türlerin meydana getirdiği ekonomik kayıplar milyon dolardan milyar dolarlara kadar değişmektedir. Bu zararlı etkilerden dolayı, herhangi bir istemli aşılamanın artık sorgusuzca yapılması oldukça zor bir hal almıştır. Yabancı bir türün yeni bir ortama bırakılması, ekonomik değeri az olan bazı balık türlerinin, değerli türlerin yerini almasına neden olabildiği gibi; avcı karaktere sahip kimi aşılanmış türler, üzerinden beslendikleri diğer türlerin popülasyonlarının azalmasına, hatta yok olmasına yol açabilir. Yabancı türler, bu sayede girdikleri yeni ortamın bütün dengesini bozarak , tür çeşitliliğini azaltmak suretiyle, balık topluluklarının kompozisyonunu ve yapısını değiştirebilirler. Son derece dikkatlice planlanmış ve kontrol edilmiş aşılanmalarda bile büyük bir ekolojik ve ekonomik tehlike söz konusu olabilir. Çünkü doğal ekosistemlere yapılan bu tip müdahaleler, besin zincirinde ve bütün ekosistemde şiddetli değişimlere yol açar.
Günümüzde hızla artan nüfus ve bunun sonucunda ortaya çıkan beslenme sorunlarına bir çözüm olması yönünden iç su balıkçılığının desteklenmesi ve geliştirilmesi teşvik edilmektedir. Özellikle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde, kırsal kesimde yaşayan insanların yetersiz ve dengesiz beslenme sorununa çözüm olarak iç su balıkçılığının geliştirilmesi gündeme gelmiştir. Bu sayede, hem besin ihtiyacının ucuz yoldan karşılanabilmesi hemde balıkçılığın bir ticaret sektörü olarak geliştirilmesi amacıyla, doğal ve yapay göllere ticari değere sahip balık türlerinin aşılanarak mümkün olduğunca çok üretilmesi hedeflenmiştir. Fakat , bu uygulamalar yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli husus olan risk yönetimi önlemleri (örneğin, karantina kontrolleri), genellikle uygulanmamakta veya görmezden gelinmekte; bu konudaki öncelikler karasal bitkilere, bitki zararlılarına veya diğer hayvanlara verilmektedir. Ancak, iç su balıklarının aşılanması esnasında, diğer bazı yabancı türlerin istemli olmayan (kazara) taşınmaları, büyük problemlere yol açabilmektedir. Ayrıca, istilacı türler hakkında oldukça bilgisiz olan bölgesel halk veya amatör balıkçılar, bu tip balıkları bir yerden başka bir yere getirerek , dağılım alanların genişlemesine ve başka yerlere bulaşmalarına neden olmaktadırlar. Ülkemizde de, maalesef, bu bahsedilen olguların çoğu ile karşılaşılmaktadır. Bütün Dünya’da olduğu gibi iç sularımızda da baş belası haline gelen bazı balıklar hakkında, en azından, temel bilgilere sahip olmanın önemi büyüktür.
Aşılanan İstilacı Türler
Türkiye iç sularına aşılanan yabancı tatlı su balıkları arasında en dikkat çeken ve en çok problem yaratma potansiyeline sahip olan türler; Carassius gibelio (gümüşi havuz balığı), Pseudorasbora parva (çakıl balığı) ve Lepomis gibbosus’tur (güneş balığı). Bu üç tür de, yırtıcı özelliğe sahip olmayan, yani doğrudan diğer balık türleri üzerinden beslenmeyenn, ancak, daha çok ortamdaki, diğer türlerle besin ve alan rekabetine giren, diğer yerel türlerin üreme faaliyetlerini olumsuz yönde etkileyen balıklardandır.
Dağılım alanları Kore, Çin, Rusya ve Asya ülkeleri olan gümüşi havuz balığı, Avrupa’ya 16-17. yüzyıllarda geçmiştir. Bu transferin doğal nehir sistemleri veya insan tarafından taşınıp sucul ekosistemlere bırakılması suretiyle gerçekleştiği düşünülmektedir. Bu balık, ülkemizde ilk olarak Trakya Bölgesi’nde, 1986 yılında fark edilmiş ve türün tanınması ile ilgili bilgiler yaygınlaştıkça, Türkiye’nin hemen her bölgesinden kayıtlar verilmeye başlanmıştır. Kısa sürede hızlı bir yayılım göstermiş; ilk başlarda bütün Trakya Bölgesi’ni istila etmiş; daha sonra Türkiye’nin en doğusundaki yerleri de içine alacak şekilde dağılmıştır; sürekli olarak yeni yerlerde görüldüğüne dair bilgiler gelmeye devam etmektedir. Çok geniş bir üreme sezonuna sahip olan tür, fazla sayıda yumurta oluşturmasıyla göze çarpmaktadır. Büyümesi genellikle aynı ortamı paylaştığı diğer akrabalarına (sazangil) göre oldukça hızlı olup hayatlarının ilk yıllarında üreyebilecek olgunluğa erişirler. Bu balıkların besinlerini, yeni çok büyük çoğunlukla diğer yerel balıkların da besinlerini oluşturan küçük omurgasızlar, zooplanktonlar ve bitkisel organizmalar oluşturur. Bu balıkla ilgili en ilginç, belki de geniş alanlara yayılma ve hayatta kalabilme şansını arttıran özelliklerden biri cinsiyet oranlarındaki farklılıktır.
Balığın yayılım gösterdiği çoğu bölgede dişilerin baskın olduğu, erkeklerin çok az sayıda görüldüğü rapor edilmektedir. Bu balıklarda ender olarak görülen erdişilik (ginogenez) denilen üreme tipinin bir göstergesi olabilir ve dişi bireylere, kendi cinsinden başka aynı aileden yakın türlerin erkeklerin spermlerini kullarak üreme imkanı tanır. Yani, erkek bireyin spermi sadece uyarıcı olarak rol oynar; döllenmeye herhangi bir katkı yapmaz. Yapılan araştırmalar, balığın değişken çevresel koşullara oldukça dayanıklı olduğunu ve farklı özelliğe sahip birçok habitatta yaşamını rahatlıkla sürdürebildiğini göstermiştir. Yüksek uyum yeteneği ve gelişmiş üreme özellikleri, bu balıkların, özellikle Avrupa’da ve Türkiye’de, kısa bir süre içinde neden hızla yayıldığını açıklamaktadır. Balık sayısının kısa zamanda çok artış göstermesi, özellikle yerel türlerin sayılarını yıllar içinde önemli düzeylerde azalmıştır. Bunlar, omnivor beslenme rejimine sahip olduklarından, hem bitkiler üzerinden beslenip onları köklerden söker, hem de omurgasızlarla beslenirken dibi karıştırırlar. Beslenme faaliyetleri sudaki bulanıklığı artırarak, bitkilerin fotosentez etkinliklerinin azalmasına neden olur. Sonuçta bu bitkilere bağımlı organizmaların miktar ve çeşitliliklerini azaltarak, su kalitesinin bozulmasına yol açar ve diğer türlerin hayatta kalma şansını azalatır. Diğer bir dolaylı etki ise, yerli türlerin üreme faaliyetlerini sperm parazitliği yapma yoluyla kısıtlayarak, engellemesidir. Son olarak, diğer türlerle üreme faaliyeti gerçekleştirerek hibrit türler oluşturması diğer türlerin popülasyonlarında ciddi azalmalara yol açmaktadır.
Doğudan batıya taşınarak, iç suları istila eden balıklar arasında en etkileyici olanlardan biri de çakıl balığı (Pseudorasbora parva)’dır. Bu balığın doğal yayılış alanı, Kore, Orta ve Güney Japonya ve Kuzey ve Merkez Çin ve Tayvan gibi Uzak Doğu ülkelerinin bulunduğu oldukça geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. Bu balık, ortamdaki diğer balıklar için ölümcül bir patojen olan ökaryotik bir parazitin taşıyıcısıdır. İngiltere’de yapılan çalışmalar, bu patojenden etkilenen ve nesli tehlike altında olan yerel balık türlerinin populasyonlarında ciddi azalmaların meydana geldiğini ispatlamıştır. Bu balık Türkiye’nin birçok bölgesinde iç sulara bir şekilde girmiş ve dağılım alanlarını genişletmiş olmakla beraber, hakkındaki bilgilerimiz şu an için kısıtlıdır.
Güneş balıkları (Lepomis gibbossus) 19. yüzyılın sonlarında ve 20. Yüzyılın başlarında olta balıkçılığı için Fransa’ya, süs balığı olarak da İngilere, Slovenya ve İspanya’ya getirilmiştir. Aşılanan güneş balıkları morfolojilerinde ve hayat süreçlerinde büyük esneklikler gösteren dirençli bir balıktır. Bu özellikleri, onların, Türkiye’yi de içine alan en az 28 Avrupa ülkesinde sürekli (kalıcı) popülasyonlar oluşturmalarını sağlamıştır.
Sivrisinek balığı, Gambusia holbrooki, ülkemize, 20. yüzyılın başlarında sivrisinekle mücadele amacıyla getirilen bir tür olup bugün bütün Türkiye’yi kapsayan oldukça geniş bir yayılım alanına sahiptir. Bu tür Avrupa’da, yayıldığı yerlerde çok başarılı olmuştur ve şu anda çoğu ılıman bölgedeki sucul ekosistemlerde bol ve yaygın vaziyette bulunmaktadır. Sivrisinek balığı, Sıtma hastalığına karşı etkili bir silah olmuş; ancak, özellikle Cyprinodontidae familyasına ait balıklara, Hemigrammocapoeta nana (gümüş sazanı), Garra rufa ve Garra ghorensis gibi türlere zarar vermiştir. Buna karşın Türkiye’de sivrisinekler ve yerli balılar üzerine yaptığı etkiler henüz yeteri kadar aydınlatılamamıştır.
Önlem ve Öneriler
Bu balıkların hızla yayılmasındaki önemli etkenlerden biri, bazı devlet kurumlarının, balık üretimini artırmak ve halka geçim kaynağı yaratmak amacıyla uyguladıkları sazan balığı (Cyprinus carpio) aşılamalarıdır. Çünkü, şu anda halen aşılama çalışmaları yapılan sazan balığı, gümüşi havuz balığı ile ciddi biçimde benzerlik göstermekte olup bu benzerlikten dolayı halen, seyyar balıkçılar tarafından sazan olarak satılmaktadır. Yumurta alımından itibaren devlet kurumlarına ait çeşitli tesislerde büyütülen sazan balıklarının, belli bir boya gelene kadar gümüşi havuz balığından ayrılması oldukça zordur. Bu yüzden, potansiyel olarak, hala bazı göllere sazan ile birlikte girme olasılığı oldukça yüksektir. Ayrıca, özellikle yetiştirme çiftliklerinin bulunduğu bölgelerde meydana gelen taşkınlarda, doğal sular bir şekilde bu yetiştirme çiftliklerine girmekte, bu durumda yabancı türlerin yetiştiriciliği yapılan ve aşılanması düşünülen yerel balıkların arasına karışmasına neden olmaktadır. Daha sonrasında, Türkiye’nin her yerine bu balıkların aşılanması, istenmeyen yabancı türlerin de dağılmasına yol açmaktadır.
Diğer yandan, yerel halkın bu balıkların ekosistemler açısından yararlı olduğuna dair yanlış inançlarından dolayı, bu balıkları istemli olarak bir yerden başka bir yere taşınmalarına yol açmaktadır. Yerli olmayan ve özellikle yetiştiricilik endüstrisi ile ilgili olan sucul türler, günümüzde sadece Avrupa Birliği’nin taslak kanunlarında yer bulmaktadır. Avrupa ve Amerika’daki çabaların aksine, Türkiye’de balık aşılamaları ve stoklamalar konusunda henüz yazılı bir metin veya mevzuat mevcut değildir ve bu konuda herhangi bir girişimin yapıldığına ilişkin işaret de bulunmamaktadır. Yalnızca doğal sulara yumurta ve larva bırakılması ile ithal ve ihraç yoluyla su ürünlerinin hareketi gibi girişimler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın kontrolündedir. Ancak bakanlık teşkilatının elinde yabancı türler konusunda geçerli kurallar ve uygulama esaslarına yönelik bir metin mevcut değildir. Bu nedenle, yapılan stoklamalar oldukça dikkatsiz biçimde, kişilerin ve kurumların alışılagelmiş uygulamalarına göre yapılmaktadır. Bugün ülkemizde yabancı türlerin dağılımını tetikleyen en önemli faktörlerden biri, yeni kurulan baraj göllerinin ve benzeri sulak alanların balıklandırılması sırasında, dikkatsizlik sonucu, yabancı türlerin, yetiştirilmesi hedeflenen türlere karışıp beraber taşınmasıdır. Bunun yanında çoğu zaman, yerel halk ve balıkçılar son derece bilinçsiz şekilde, keyfi davranışlar sergileyerek yabancı türlerin dağılımına katkıda bulunmaktadırlar. Bugün ülkemize en az 25 farklı egzotik tatlı su balığının girdiğini ve bunlardan 12 tanesinin de üreyebilen popülasyonlar oluşturarak, kalıcı hale geldiklerini biliyoruz.
Ekonomik duruma katkı yapmak ve halkın refahını artırmak için yetiştirilip sularımıza bırakılan tatlı su balıkları, maalesef, aynı zamanda tehlikeli istilacılar olan tatlı su balıkları için de paha biçilemez bir yayılım imkanı sağlamaktadır. Uzun ölçekte baktığımız zaman, bu istilacı türler girdikleri ortamlarda diğer yerel türleri ortadan kaldırdıkları gibi, ekonomik katkı yapması ve balık üretimini artırması beklenen yerel türleri de ciddi miktarlarda azaltarak, hedeflenen amaçların hepsinin boşa çıkmasına neden olmaktadır. Bugün, özellikle baraj göllerine ve göletlere atılan sazan gibi türlerle başlatılan balıkçılık kooperatifleri veya amatör balıkçılık faaliyetleri, kısa bir zaman zarfında yararlılığını kaybederek, terk edilmektedir. Yerel halkın geçimini sağlamak bir kenara, eskiden bulunan yerel türlerin bile avlanılması artık mümkün olmamaktadır. Buna Türkiye’de en güzel örnek olarak Göller Bölgesi’nde iki farklı göle atılan sudak balığı (Sander lucioperca) gösterilebilir. Yerel ekonominin ve balıkçılığın hareketlenmesi amacıyla 1955 yılında Eğirdir Gölü’ne ve 1978-1980 yılları arasında da Beyşehir Gölü’ne aşılanan sudak balığı, her iki göldeki yerli türleri zaman içinde azaltmış ve çoğunu ortadan kaldırarak, hem balıkçılık ekonomisine hem de göl ekosistemlerine geri dönüşü olmayan büyük zararlar vermiştir. Bu konuda gerekli mevzuat oluşturulup uygulamaların düzenli bir şekilde işlemesine kadar geçecek zamanda, yabancı ve yerli türlerin aşılanması veya bir yerden bir yere taşınması kesinlikle düşünülmemelidir. En kısa zamanda balıkçılar ve halk bu konuda bilinçlendirilmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır. Aksi halde, çok kısa bir süre içinde, doğal biyoçeşitliliğimizin kaybedilmesine ve yerini çok uzaklardan gelen yararsız ve istilacı türlere bırakmasına şahit olunacaktır.
Source:
Doç.Dr. Ali Serhan Tarkan, Muğla Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi
Tarımın Sesi, Haziran 2010, Sayı 26, s. 21-24
Ekoloji
-
Ekosistem hizmetleri
-
Biyoremediasyon Nedir ? Biyoremediasyon Teknikleri Nelerdir ?
-
Enerji Bağımsızlığı Nedir ?
-
İklim Araştırmaları
-
Sera Etkisi - Atmosferdeki karbondioksitin sera gazı etkisindeki yeri nedir?
-
CO2 Salımları
-
İklim Bilimi - İklimi Nasıl Değiştiriyoruz
-
Ağır Metallerin Sağlık Üzerine Etkileri
-
Küresel Isınmanın Sonuçları
-
Asit Yağmurlarının Çevre Üzerine Etkileri
-
Tür Çeşitliliğinin Korunması
-
Biyolojik Mücadele Kavramı
-
Atık Suların Kullanım Alanları
-
Sera gazı ile küresel ısınma arasında nasıl bir ilişki vardır? Kaynak: Sera gazı ile küresel ısınma arasında nasıl bir ilişki vardır?
-
Canlı Türlerinin Yok Olmasının Doğal Dengeye Etkisi