Yürüyen Balık: Kurbağa Balığı ve Evrim
Çoğu zaman insanlar köklü evrimsel değişimlerin nasıl olabileceğini hayal etmekte güçlük çekerler. Bunun en temel sebebi, evrimsel süreçlerin çok yavaş işliyor olmasıdır.
Ancak bunun ötesinde sorun, canlılığı ve çeşitliliği hiç tanımıyor olmamızdır. Örneğin ilkokuldan beri öğrendiğimiz "klişe hayvanlar" (kedi, köpek, fil, at, deve, vs.) haricinde kaç canlıyı tanıyorsunuz? 100 tane hayvanı sayıp, kabaca özelliklerini söylemenizi istesek, kaçımız bunu yapabilirdi? "Ben 100 değil, 1000 tane yaparım!" diyor olsanız bile (ki hiç sanmıyoruz), tüm Memeli Hayvanlar'ın %20'sinden azını, tüm Hayvanlar Alemi'nin %1.6'sını sayabilmişsiniz demektir. Tüm karmaşık yapılı ökaryotik canlıların ise %0.01 civarını... Söylemek istediğimiz şu: canlılığı tanımıyoruz, çeşitliliğinden bihaberiz, doğal sistemleri, ekolojiyi, türlerin çevreleriyle olan etkileşimine dair hiçbir fikrimiz yok, genlerden ve binbir analiz yönteminden haberimiz yok ve daha nicesi... Ancak tüm bunlara ve çok çok daha fazlasına dayanarak geliştirilmiş Evrim Teorisi ile ilgili susmak bilmez miktarda fikrimiz var. :) Sanıyoruz bir yerlerde sorun var...
Örneğin omurgalıların evrimini ele alalım. Günümüzden 375 milyon yıl kadar önce denizel omurgalılardan bir kısmı, karasal adaptasyonlar kazanarak kara yaşantısına uyum sağlamaya başladılar. Bir diğer deyişle, bildiğimiz balıklar evrimleşerek önce çiftyaşamlı (amfibi) türlere dönüştüler. Bunlar, denizlerde de karalarda da yaşayabilen canlılardı (bu yüzden iki yaşamlı deniyor). Bunların torunları halen yaşıyor (kurbağalar ve semenderler gibi). Ancak 350 milyon yıl kadar önce bu amfibiler içerisinden bir dal tamamen kara yaşantısına adapte olmaya başladı. Nihayetinde, amfibilerden sürüngenler evrimleşti. Sonrasında sürüngenlerden ayrılan bir dal da, 320 milyon yıl kadar önce en erken memeli hayvanlara ve onların atalarına evrimleşti.
Şimdi böyle söyleyince kulağa ne kadar kolay geliyor: balık vardı, hooop karaya çıktı, hooop memeli hayvanlara evrimleşti. Elbette böyle olmadı. İlk olarak, söz ettiğimiz zaman dilimine bir bakın: sudan karaya çıkışın tamamlanması kabaca 60-70 milyon yıl sürdü! 70.000.000 yıl! Bunun ne demek olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Şu anda muhtemelen 20-50 yıl arası bir süre boyunca Dünya'dasınız. Bizim sadece bu "kısa" evrim kesiti için kullandığımız zaman ise, sizin Dünya üzerinde geçirdiğiniz ortalama zamanın 2 milyon katı! Akıl almaz bir süre, akıl almaz...
Dahası sadece süre de değil. Çeşitlilik de burada kritik bir faktör. Canlıları, okullarda bize hep "klişe hayvanlar" öğretildiği için, hep tekdüze zannediyor. "At dediğiniz, her yerde attır işte." değil mi? Çeşitliliğinin farkında değiliz. Ancak eğer ki atlara ilgi duyan birine bunu söyleyecek olsanız, muhtemelen dayak yersiniz. Çünkü her at farklıdır. Tür ya da çeşidinden de bahsetmiyoruz. Bireysel farklılıkları bile muazzamdır. Şu veriyi unutmayın: insan türü içerisindeki çeşitlilik, Memeli Hayvanlar ortalamasından çok ama çok düşüktür. Yani sizinle Avusturalya yerlileri arasındaki farklılık, iki at ya da sincap arasındaki farklılıktan daha düşük olabilir! Ancak biz, kendi türümüzü görmeye alışık olduğumuz için onun farklılıklarına alışığızdır. Bu nedenle Çinlilerin hepsi bize benzer gelir. Onlara da biz benzer geliriz. Görmeye alışık olduklarımızın detaylarını daha bariz fark edebiliriz. Aynı şey, diğer hayvanlara bakış açımız için de geçerlidir. Köpek sahibi olana kadar, çeşit bazındaki farklılıklar hariç (çünkü o çeşitleri sürekli sokakta, sağda solda görürüz) köpeklerin hepsi birbirine benzer. Ancak bir Golden Retriever sahibi olduğunuzda, hayata bakış açınız değişir. Keza bir sincap uzmanı olan bir biyologsanız, hiçbir sincabın birbirinin aynı olmadığını bilirsiniz. Ancak bizler için tüm sincaplar aynıdır. Çünkü biz, bu konuda kör cahilleriz.
İşte canlılığa dikkatli bakmaya başladığınızda gördüğünüz müthiş çeşitlilik aklınızı başınızdan alabilir. :) Bu çeşitlilik, seçilim için müthiş ve sonsuz bir malzemedir. Çevre değiştikçe, bireysel farklılıklar avantajlar ve dezavantajlar sağlamaya başlar. Avantajlı bireyler seçilir, ürer ve gelecek nesle daha fazla katkı sağlar. Böylece her nesilde çevresine uyumlu olan özelliklerin görülme sıklığı artar. Bu, evrimdir (spesifik olarak "mikroevrim"dir). Bu özelliklerin değişimi dört bir yana doğru saçıldığında ve seçilim baskıları değiştikçe yön değiştirdiğinde, torun canlılar da atalarından farklı gözükmeye başlar. Bu da, evrimdir (spesifik olarak "makroevrim"dir).
Bu kadar basit!
Bir balıkta yürümeye ya da en azından kendini itelemeye yarayan uzuvlar görmeyi pek beklemeyiz. Balıklar bizim için hep aynıdır ve kabaca "kefal"e benzerler. Uzunca bir hayvan, "bildiğiniz" bir kuyruk, "bildiğiniz" yüzgeçler, "bildiğiniz" solungaçlar... Ancak bir uzmansanız, bu tanımı yapan biriyle 3 saniyeden fazla zaman geçirmek istemezseniz. Çünkü bu konuda kör cahil olduklarını bilirsiniz. Bilirsiniz ki akciğerli balıklar, diğer balıklardan çok farklı yapıdadır, karada bile nefes alabilirler. Sölekantlar diğer balıklardan çok farklıdır, adeta yüzen fosiller gibidirler, atalarından sayısız özelliği günümüze kadar taşımışlardır. Bir alabalık ile bir iskorpitin üreme davranışları arasında dağlar kadar fark vardır. Levreklerin hayatta kalma adaptasyonları ile yassıbalıklarınki bambaşladır. Bunların hepsi, evrimsel süreçle seçilen çeşitliliğin birer ürünüdür.
İşte bu nedenle çeşitliliği tanımak, bilmek, anlamak önemlidir. Canlıların evrimlerini mümkün kılan, bu çeşitliliktir. Çeşitlilik ne kadar fazlaysa, evrime o kadar fazla malzeme sunulmuş olur. Atalarımızda olan da buydu. Örneğin akciğerli balıkların bazılarının yüzgeç yapısı karada kendilerini sürüklemek için günümüzde bile işlevseldir. Atalarında da bu özelliklerin benzerlerinin görülmesi kaçınılmazdır. Sahillere yakın noktalarda yaşayan bu atalardan bazılarının gel-gitler sırasında karalarda daha uzun kalmak zorunda kalışı, suların çekilmesiyle savunmasız kalan canlıları avlamak konusundaki başarısı diğerlerinden farklı olacaktır. Bunların sürekli seçilimi, her seferinde daha uzun karalarda kalabilen, daha az denizlere muhtaç nesilleri ortaya çıkarır. Buna bağlı olarak yüzgeç yapısı, solungaç yapısı, akciğer yapısı, göz yapısı, parmak yapısı, kemik düzeni, dolaşım sisteminin özellikleri yavaş yavaş değişir. Ve artık öyle tuhaf torunlara erişirsiniz ki, atalarına dair hiçbir iz taşımazlar bile (en azından cahil bir göze öyle gözükür). İşte bu, evrimdir.
Aşağıdan, yürüyen veya su tabanında süzülen balıkların hoş bir örneğini izleyebilirsiniz:
Çağrı Mert Bakırcı
http://evrimagaci.org/photo/tr/yuruyen-balik-kurbaga-baligi-ve-evrim
Hidrobiyoloji Haberleri
-
Artan yağışlar İngiltere'deki deniz kestanelerini tehdit ediyor
-
En son DNA barkodlama teknolojisiyle İsrail'in tatlı su balık türleri listesinin yeniden gözden geçirilmesi
-
Çin’de 250 Milyon Yıllık Zırhlı Deniz Sürüngeni Ortaya Çıkarıldı
-
Bazı fener balığı türleri tüm yaşamlarını baş aşağı yüzerek geçirebilir
-
2100 yılı için sığ kıyı ekosistemlerinin kaderini tahmin etmek
-
Sıradan ahtapotun genetiğine dair yeni bilgiler: Kromozom düzeyindeki genomun kodu çözüldü
-
Büyük Bariyer Resifi'nde yeni balık türleri bulundu
-
Midyeler, denizdeki sıcak hava dalgalarıyla başa çıkabilmek için kalp atış hızını ayarlayabiliyor.
-
Ahtapotlar ve muhteşem renk değiştirme yetenekleri
-
Aslan Balıkları: Denizlerin Görkemli ve Gizemli Avcıları
-
Deniz aslanlarının gizemli dünyaları
-
Örümcek yengeçlerini daha ayrıntılı bir şekilde tanıyalım
-
Bafa Gölünün Balerinleri
-
Derin Denizlerin İlginç Canlıları
-
Derin Denizlerin Renkli Canlıları: Deniz Tavşanlarının Görkemli Dünyası