Mikrobiyal kimliğimiz!
Küçükken dışarıda saatlerce oynardık ablam sinekler tarafından delik deşik olurken bende bir iki ısırık olurdu.
Ablamın “Senin kanın kirli sinekler beğenmiyor” yorumu beni o yıllarda derin düşüncelere salsa da yapılan son araştırmalar aslında mikrofloramızın bu olayda etkin olduğunu göstermekte; cildimizde böceklerin fark edeceği farklı kimyasalları üreten farklı mikropların olmasından dolayı bazı insanlar diğerlerine göre daha fazla sinekler tarafından sokulmaktadır. Benim sevgili mikroorganizmalarım o yıllarda sağ olsunlar sinekleri cezp edecek kimyasallar üretmiyorlarmış.
Vücudumuzun her yeri, tıpkı dünyanın her yeri gibi mikroorganizmalarla kaplı. Vücudumuzda mikroorganizma sayısı kendi hücrelerimizin 10 katı kadardır. Bu açıdan baktığımızda biz kendimizden çok aslında taşıdığımız mikroorganizmalarız. Bu kadar mikroorganizmanın arasında kalan hücrelerimiz bu durumdan ne kadar etkileniyor?
Faydalı mikroorganizmalar denildiğinde ilk akla gelen bağırsak floramızda yer alan ve probiyotikler olarak bilinen mikroorganizmalar akla gelmektedir. Sindirim konusunda bize olumlu etki ettiklerini biliyoruz. Bu faydalı mikroorganizmaların dışında normal floramızda yer alan mikroorganizmalar da patojen mikroorganizmaların vücuda girmesini engellemektedir.
Yapılan yeni çalışmalar normal floramıza bakış açımızı değiştirmekte. İnsan Mikrobiyom Projesinde normal doğum ile dünyaya gelen bebeklerle sezeryan doğum ile dünyaya gelen bebeklerin mikroflorası arasında belirgin farklar olduğu saptandı. Normal doğum ile dünya ya gelen bebeklerin mikroflorası Annenin vajinal florasınca baskın bir flora olurken, sezeryan ile dünyaya gelen bebeklerin florası cilt florasınca zengin olmakta. Sezeryanla doğan bebeklerin astıma, alerjiye, ve hatta obeziteye yatkınlıkları daha fazla olduğu bilinmekte ve günümüzde bu mikrobiyal flora ile ilişkilendirilmektedir.
Germ free (doğduğu andan itibaren steril ortamlarda hiçbir bakteri ile karşılaşmamış) olarak yetiştirilen farelere obez insanların mikroflorasına ait bakteriler başka bir denek grubuna da normal bir insanın mikroflorası eklendiğinde obez mikroflorasına sahip farelerin yemek isteklerinin daha fazla arttığı ve şişmanladıklarını keşfediyorlar. Bu şişmanlamanın mikroorganizmaların besinleri hazmetme gibi etkileri olsa da asıl önemli husus davranışsal değişikliklere sebebiyet vermeleri. Daha fazla besin isteği gibi etkiler oluşturduğu tespit edilmiş, bunun yanında yapılan son çalışmalar barsak mikroflorasının insanda depresyon, otizm ve alzheimer gibi hastalıklarla da ilişkilendirilmiştir.
Bu sonuçlar akla düşünceler getirmektedir;
1-İnsan mikroflorasınn çevresiyle şekillendiği aşikar. Özellikle aynı evde yaşayan insanların aynı bardağı kullandığı aynı tuvalete gittikleri aynı havluya yüz sürdükleri göz önünde bulunduracak olursak birbirleri arasında bir mikroorganizma transferi yaptıkları kesin. Eğer mikroorganizmalar davranışlarımızı da etkiliyorsa o zaman çocuklarımız bizden sadece görmeleri veya duymalarıyla değil aynı zamanda bizden aldıkları mikroorganizmalarla da etkilenmektedir. Depresif bireylerin depresif çocukları meydana gelmesinde sadece davranışsal problemler yok demek ki!
2-Günümüz sosyal faciası evlilik programlarında sıkça rastladığımız elektrik alma ya da ten uyumu acaba ne kadarı bu mikroorganizmalarımızca gerçekleşmekte? Örneğin meyve sineklerinde yapılan bir araştırmaya göre bu canlıların eş bulma konusunda mikrofloranın belirgin bir etkisi bulunmakta.
3- Ayrıldığı sevgilisinden sonra depresyondan kurtulan insanlar acaba mikrofloranın değişmesi ile mi rahata ermekte? Ya da yatılı yurtlarda kalan çocuklarımızın mikroflorası değişirken kaç davranışı da beraberinde değişmekte?
4- İlerleyen yıllarda belki sadece mikroflorada meydana getirilecek ufak değişiklikler bazı hastalıklara tedaviyi de kolaylaştıracaktır.(Not: halihazırda bu konuda bazı çalışmalar mevcuttur)
5-“Su içsem yarıyor” diyen bireylere yıllarca süren diyetler vermek yerine acaba mikroflorasında yapılacak değişikliklerle onları zayıflatmak mümkün olabilecek mi ?
6- Acaba kanser yatkınlıkları da mikrofloramızla ilgili mi? Eğer bir bağlantı bulunursa kanser tedavisinde mikroorganizmalar kullanılabilir mi ?
Mikrobiyal kimliklerimiz, tam anlamıyla “Kimliklerimizi” oluşturmakta. Henüz daha başlangıç aşamasında olan İnsan Mikrobiyom Projesi ile bu kimliklerimizin hayatımızda ne kadar etkin rol oynadıklarını ilerleyen yıllarda belki daha da net bir şekilde göreceğiz.
Fotoğraf kaynağı :http://blogs.ucl.ac.uk/clinical-molecular-genetics/files/2014/02/gevers_cover_nature.png
Hazırlayan: M.Hasan AYKIL
Mikrobiyoloji, Parazitoloji ve Viroloji
-
Saç Bitleri, Amerika’ya İlk İnsan Göçleriyle Birlikte Yayılmış
-
E. coli'de ısı şoku tepkisinin altında yatan yeni mekanizmanın ortaya çıkarılması
-
Parazitlerle Enfekte Olmuş 200 Milyon Yıllık Dışkı Fosili Bulundu
-
"Virüsler ve Sağlığımız: Viral Hastalıkların Altında Yatan Gerçekler"
-
Sibirya’da Bulunan 46.000 Yıllık Yuvarlak Kurtlar Canlandırıldı
-
Virüsler hücreler arası iletişimi bozarak bağışıklık sistemini atlatıyor
-
Sıcağı seven deniz bakterisi, asbestin zehirleyici etkisini yok edebilir
-
Bağırsak bakterilerinin kilo almayla ilişkisi var mı?
-
Maymun çiçeği virüsü
-
C. elegans solucanlar zehirlenmekten nasıl korunuyor?
-
Yeni organizmanın keşfi, atık su arıtımında ortak sorunu çözebilir.
-
İlk Koronavirüs Salgını 21.000 Yıl Önce Çıkmış
-
20.000 Yıl Önce Bir Koronavirüs Salgını Patlak Vermiş
-
Tüberküloz etmeninin bağışıklığı baskılamak için kullandığı yeni bir yol keşfedildi
-
Bağ dokusu proteini, bakteriyel enfeksiyonlarla mücadelede bağışıklık tepkisini teşvik ediyor