YARDIMCI GENİTAL BEZLER
Testislerin duktus sistemleri ile ilişkili olan bezler seminal vesiküller, prostat ve bulbouretral bezlerdir (Cowper bezleri).
Seminal Vesiküller
Seminal veziküller, ampullar bölgede mezonefrik (Wolffian) kanalın evaginasyonuyla gelişir. Prostat bezinin posteriorunda yerleşim gösteren seminal vesiküllerin her biri duktus deferensin sonlanma kısmı olan ampullar bölgeye paralel seyreden, kıvrıntılı, ince, uzun bir divertikülümdür. Vesikülün alt kısmı dar, düz bir duktus haline gelerek duktus deferensle birleşip ejekulator duktusu oluşturur. Seminal vesikül duvarı;
1- Pek çok elastik lifleri içeren adventisya adındaki dış bağ dokusu tabakasından,
2- İçte sirküler ve dışta longitidünal düzenlenme gösteren duktus deferensinkinden daha ince olan orta düz kas tabakasından ve
3- Bariz şekilde katlantılar gösteren mukozadan meydana gelmiştir. Mukozanın uzun primer katlantılarının kendileri de sekonder ve tersiyer katlantılar vermek üzere dallanma gösterirler.
Son katlantılar lümen içerisine doğru uzanır ve sıklıkla birbirleri ile birleşir. Neticede lümende büyüklükleri değişen çok sayıda bölmeler oluşur. Her ne kadar kesitte bu bölmeler izole halde görülürse de hepsi de lümen ile irtibattadır. Lamina propria damarlardan zengin çok sayıda elastik lifler içeren gevşek bağ dukusu yapısındadır. Epitel tipik olarak pek çok varyasyonlar gösterir. Psödostratifiye prizmatik epiteli uzun silyasız priamatik hücreler ve bazal laminaya yerleşmiş kısa kübik hücrelerden oluşur. Epitelin yüksekliği salgılama evresine, yaşa ve diğer etkenlere bağlı olarak değişkenlik gösterir. Epiteli oluşturan hücreler salgı granüllerini ve sarı bir pigmenti içerir. Sarımsı renkte, yapışkan bir sıvı olan salgı maddesi kesitlerde lümen içinde oldukça asidofil bir koagulum şeklinde görülür. Sekresyon globülin, askorbik asit, fruktoz ve prostoglandinlerden oluşan çok sayıda madde içermektedir. Fruktoz spermatozoonların beslenmesinde önemlidir ve prostoglandinler dişi üreme sistemi üzerine direkt bir etkiyle fertilizasyonu kolaylaştırabilir.
Seminal vezikülün sekresyonu ve morfolojisi testosteron hormonunun kontrolü altındadır, kastrasyonu takiben involusyon ve bezin salgılamasında kayıp görülür. Bu durumlar testosteron verildiğinde tam olarak düzelir. Seminal vesiküller seminal sıvının yapışkan kısmının salgılanmasından ve depolanmasından sorumlu olan bir bezdir. Seminal vesiküller içerisinde ölümden sonra bir miktar spermatozoon görülebilir; bunlar muhtemelen geriye doğru akış ile buraya gelmişlerdir, seminal vesiküller gerçekte spermatozoonların depo edildikleri bir yer değildir.
Prostat
Prostat uretrayı idrar kesesinden ayrıldığı yerde çevreler. Sayıları 15 ila 30 arasında değişen boşaltıcı duktuslar aracılığı ile prostatik uretraya drene olan 30-50 kadar bileşik tübüloalveolar bezlerin bir araya gelmesi ile oluşur. Bezler 3 konsantrik tabaka şeklinde düzenlenmiştir. Mukozal, submukozal ve periferal bezler. Mukozal bezler direkt uretraya direne olurken submukozal ve periferal bezler prostatik sinuslara drene olurlar.
Yetişkin prostat parankiması anatomik ve klinik açıdan 4 kısımdan oluşur;
• Sentral (merkezi) zon: Ejakulator duktusu sarar, bez dokusunun %25’ini içerir. Prostatın karsinom ve inflamasyona dirençli bölgesidir. Son çalışmalarda, bu zonun embriyolojik açıdan gelişen prostata mezonefrik duktusun inklüzyonuyla meydana geldiği ileri sürülmüştür.
• Periferal zon: Prostat bez dokusunun %70’ini içerir. Merkezi zonu sarar ve bezin posterior ve lateralini işgal eder. Prostatik karsinomların ve inflamasyonların çoğu bu zonda gelişir.
• Transitional zon: Prostatik üretrayı sarar, prostatik bez dokusunun %5’ini ve mukozal bezleri içerir. Yaşlılıkta bu bölgedeki parankim hücreleri hiperplaziye uğrar ve epitel hücrelerinde nodular kitleler oluşur. Dolayısıyla gelişen bu noduller prostatik üretraya baskı yaparak ürinasyonu zorlaştırır. Bu durum benign prostatik hiperplazia (BPH) olarak bilinir.
• Periüretral zon: Mukozal ve submukozal bezleri içerir. BPH’nin ileri aşamasında bu zonda patolojik büyüme izlenir. Bu büyüme üretral basınca neden olur ve mesaneden ürin sızması gerçekleşir.
Bütün bez biraz düz kas lifleri içeren fibroelastik bir kapsül ile sarılıdır. Kapsül içinde yaygın bir ven ağı bulunur. Bezin bileşenleri fazla miktardaki dens stroma içerisine gömülüdür. Stroma periferde kapsül ile devam eder. Fibroelastik stroma içerisinde ayrıca pek çok miktarda düz kas lifleri de bulunur. Bu kas lifleri ejekülasyon sırasında kasılarak prostat salgısının boşalmasını sağlarlar. Salgı alveolleri ve tübülleri oldukça düzensiz olup, büyüklük ve şekil bakımından da oldukça farlılık gösterir. Sıklıkla dallanma gösterirler. Alveoller ve tübüller geniş bir lümene sahiptir. Bariz bir bazal lamina yoktur ve epitel oldukça katlantılı olup, kübik ya da psödostratifiye tiptedir. Sitoplazmada çok miktarda salgı granülleri lizozomlar ve lipid damlacıkları görülür. Duktuslar da düzensiz lümene sahiptir ve daha küçük salgı tübüllerini andırırlar. Seminal vesiküller gibi prostat bezinin gelişimi ve fonksiyonel aktivitesi de testosterona bağlıdır.
Prostat salgısı ince kıvamlı sütümsü bir sıvı olup hafifçe asidiktir. Özellikle fibrinolizin olmak üzere proteolitik enzimlerden zengindir. Fibrinolizin semenin pıhtılaşmasına engel olur. Fazla miktarda prostatik asit fosfataz (PAF) içerir. Prostatik karsinomlarda sıklıkla bu enzim salımınında artma olur ve enzimin kandaki konsantrasyonu artır. Boyanmış kesitlerde salgı asidofil, granüler yığın şeklinde izlenir. Ayrıca sitrik asit ve serin proteaz olan prostat spesifik antijen (PSA) de salgılarlar. Prostat kanseri durumunda serum PSA konsantrasyonu artar. Salgı içerisinde sıklıkla sferikal veya ovoid şekilli sert prostatik cisimcikler görülür. Yoğunlaşmış salgılar olan bu cisimcikler kalsifiye olabilirler ve prostat taşları (corpora amylacea) olarak bilinirler.
Prostatın bez epiteli testosteron ve adrenal androgenler gibi seks hormonlarından etkilenir. Bu hormonlar salgı hücrelerine girerler ve 5ɑ-redüktaz ile dihidrotestosterona dönüştürülürler. DHT, testosterondan 30 kat daha etkilidir. DHT, prostatik epitelin normal gelişim ve proliferasyonunu stimüle eder.
Prostat kesitinde, düz kas ile çevrili tübüloalveolar bezleri döşeyen kübik-prizmatik epitel ve bu bezlerin lümenindeki prostat taşları (corpora amylacea) izlenmektedir. H&E.
Bulbouretral Bezler (Cowper Bezleri)
Bulbouretral bezler, her biri bir bezelye büyüklüğünde olan bir çift organ olup, membranöz uretranın arkasında, bağ dokusu içerisinde yerleşim gösterir. her biri bileşik tübüloalveolar bir bezdir ve uzun duktusları penil uretranın proksimal kısmına drene olur.
Bulbouretral bezler ince bir bağ dokusu kapsülü ile sarılmıştır, bunun dışında çizgili kas lifleri yer alır. Septumlar bez içerisine sokularak organı lobüllere böler. Bağ dokusundan oluşan septumların yapısında pek çok miktarda elastik lifler, çizgili kas lifleri ve düz kas lifleri bulunur. Bezlerin son salgılayıcı kısımları alveolar, sakkular ya da tübüler olabilir. Epitelde kübik veya prizmatik olmak üzere farklılık gösterir. Çekirdekler bazalde yerleşmiştir. Salgı duktusları uretradakine benzer şekilde psödostratifiye epitel ile döşelidir ve epitelde yamalar şeklinde müköz hücreler bulunabilir. Bezler sirküler düzenlenmiş düz kas liflerinden oluşan bir tabaka ile sarılmıştır, bu tabaka bütünlük göstermez. Salgı berrak, yapışkan ve müközdür, galaktoz, galaktozamin, galakturonik asit, sialik asit ve metilpentozdan zengindir. Erotik stimülasyona bağlı olarak salgı boşalır ve penil üretranın lubrikasyonunda görev alır.
Penis
Penis ürin ve seminal sıvının dışarı atıldığı ve kopulasyonun sağlandığı ortak bir organdır. Silindir şeklinde 3 erektil dokudan meydana gelmiştir:
1-Korpora kavernoza, bir çift olup dorsalde yerleşirler,
2- Korpus spongiozum tek olup ventralde yerleşim gösterir. Kavernöz üretrayı sarar. Bir çift olan korpora kavernosa penis birbirlerinden proksimalde ayrılmışlardır fakat pubik açının altında birleşirler ve ileriye doğru beraberce seyrederler. Glans penis ile pektiniform septum adını alan ortak median duvar aracılığı ile bağlantılıdır. Korpora kavernosanın altındaki derin oluk korpus spongiosum tarafından işgal edilmiştir. Bu oluşum glans penis adını alan fincan şeklindeki bir genişleme ile sonlanır. Glans penis, penisin koni şeklindeki uç kısmındaki şapkayı oluşturur. Bu üç silindirik erektil doku subkutanöz doku ile sarılmıştır. Subkutanöz doku yağdan yoksundur fakat proksimalde skrotumun dartos tabakası ile devam eden pek çok düz kas lifleri içerir. Organı örten deri ince ve naziktir, penisin uç kısmında katlantı vererek glans penisi örter. Bu katlantıya prepuce denir. Prepuce iç yüzeyi penisle ilgili olarak nemli ve nonkeratinizedir. Glansın epiteli hemen altındaki fibröz dokuya sıkıca yapışmıştır. Penis derisinde küçük ter bezleri ve kıl follikülleri ile ilgisi olmayan birkaç sebasöz bez bulunur. Penisin distal kısmında kıl follikülleri görülmez. Glans üzerinde ve prepucenin iç yüzeyinde modifiye sebasöz bezler (Tyson bezleri) bulunur.
Her bir silindirik korpus kavernosum penis tubika albuginea adındaki kalın fibröz bir kılıf ile sarılmıştır. Kılıfın kollajen lifleri 2 tabaka halinde düzenlenmiştir; dışta longitidünal ve içte de sirküler. Her iki silindirin ortak pektiniform septumu pek çok sayıdaki yarığa benzer açıklıklar ile delinmiştir, bu açıklıklar aracılığı ile her iki taraftaki kavernöz boşluklar birbirleri ile irtibat temin eder. Fibröz kılıf ile devam eden trabekülalar kollajen, elastik ve düz kas liflerinden oluşmuştur ve dens internal çerçeveyi meydana getirir. Çerçeve arasındaki boşluklar kan sinuslarını oluşturur ve ince yassı endotel ile döşelidir. Bu boşluklar helicine arterlerden köken alan kan ile doludurlar. Trabekülaların düzenlenmesine bağlı olarak kavernöz boşluklar her bir silindirin merkezi kısmında en geniştir ve perifere doğru aşamalı olarak küçülürler.
Korpus spongiosumun tunika albugineası korpora kavernosa penisinkine oranla çok daha incedir ve pek çok elastik lifleri ve düz kas liflerini içerir. Trabekülalar bir çift korporanın trabekülalarına oranla daha incedir ve daha elastiktir. Kavernöz boşluklar küçüktür, hemen hemen üniform büyüklüğe sahiptir ve uretranın etrafındaki küçük venöz boşluklara dönüşürler.
Histoloji
-
Endosülfan ve okratoksin-A’nın birlikte sıçanlarda toksisitesi: histopatolojik değişiklikleri
-
Histoloji Pdf Ders Notları
-
DEKALSİFİYE EDİLMEMİŞ KESİTLERİN HAZIRLANIŞI
-
DEKALSİFİKASYONU TEST ETMEK
-
KELATLAMA AJANLARI
-
ELEKTROLİTİK DEKALSİFİKASYON
-
ASİT DEKALSİFİKASYON SIVILARI
-
Histopatoloji nedir ?
-
KEMİK DOKUSU VE DEKALSİFİKASYON
-
MSS’DE DEJENERE MİYELİNİN GÖSTERİMİ
-
MARKSCHE’DEN BOYASI (Spielmayer, Benda)
-
MSS‘DE MİYELİNİN GÖSTERİMİ
-
KARIŞIK OLAN TEKNİK
-
BİELSCHOWSKY TEKNİĞİ
-
GÜMÜŞ ÇÖKTÜRME YÖNTEMLERİ